
Küfürü bile sevdiren, hemcinslerimin börek tepsili beyaz prensi Sami Hazinses’in atar döktürdüğü ilk kitabı “Piç Güveysinden Hallice”yi yüzümde buruk bir gülümseme ile az önce bitirdim. Kapağını açtıktan 24 Saat sonra okumayı tamamladığım kitabı; ilk satırından son satırına kadar, bana kendisi başından geçenleri kafası güzelken anlatıyormuş gibi bir hisse kapılarak okudum.
Tanıyanlar bilir, Sami’nin sohbetine doyum olmaz. Gözünüzü başka masalara kaydırmadan onu saatlerce dinleyebilirsiniz. Yurdum insanına özgü el kol hareketlerini kullanırken, gözlüklerini burnuna indirerek, sık sık bıyığını burup – ayakkabılarının en uç kısmına dalarak, derin derin anlatmasını büyük bir ilgiyle takip edersiniz. Akıcı ve kendine has üslubunu, içinde iyice harmanlayıp bir çırpıda okunan bir kitap haline getirmiş. Ben kitabı okurken, her satırı Sami bir tiyatro oyunu sergiliyormuş gibi gözümde canlandırdım. Belki ileride bu kitabı çağdaş bir tiyatro oyunu olarak sahnede izleyebiliriz.
İki dil bilen, belgesel uzmanı babasıyla atışmalarını, patron rolü oynadığı satırları, en büyük korkusu duş başlığının yarattığı endişeyi, kadına dair yazdığı methiyeleri, gözünüzde canlandıracaksınız. Ancak bir benzerinin can evinden vurabileceğini, bile bile av olmasını, hüzünle karışık ve her satırda onun yanında olup – avutmaya çalışacağınız bir ruh haliyle okuyacaksınız.
120 Harfi bir araya getirip onlarca sayfa düşündüren Sami, atarlarını ince ince yerleştirdiği satır aralarında, edebi doluluğunun sinyallerini de veriyor. İçimizden çıkan, biz gibi kitapların bu ikincisini; kitap evlerinin yazar kasa önlerinde, çok satan bölümlerinde bulabilirsiniz. Seninle gurur duyuyorum Sami.