Mevzuat Uyum Derneği tarafından düzenlenen Beşinci Mevzuat Uyum Konferansı gerçekleşti. Konferansa gidemeyenler için aldığım notları sizlerle paylaşıyorum.
Mevzuat Uyum Derneği tarafından düzenlenen Beşinci Mevzuat Uyum Konferansı, 26 Kasım 2025’te QNB Türkiye Genel Müdürlük Kristal Kule Konferans Salonu’nda geniş bir katılımla gerçekleştirildi. Uyum disiplininin geleceğini belirleyen teknoloji, sürdürülebilirlik, organizasyon ve insan kaynağı başlıklarının öne çıktığı etkinlik sektörün yoğun ilgisiyle takip edildi.

Konferansı baştan sona izlerken aldığım notları ve konuşmacıların altını çizdiği temel mesajları bu yazıda derledim. Program, Mevzuat Uyum Derneği Başkanı Burak Şenol’un açılış konuşmasıyla başladı ve gün boyunca farklı oturumlarla zenginleşti.
Mevzuat Uyum Derneği Başkanı Burak Şenol – “Uyum Kültürü Artık Kurumsal Stratejinin Parçası”

Beşinci Mevzuat Uyum Konferansı’nda yeniden bir arada olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz.
“Bu yılki ana temamız “yeni dönemin uyum kodları, teknoloji ve sürdürülebilirlik”. Bu başlık yalnızca güncel bir eğilim anlatmıyor, iş yapma biçimlerimizin, kurum kültürlerimizin ve etik anlayışımızın yeniden şekillendiği bir dönemi yansıtıyor. Uyum kavramı artık sadece mevzuata uygunlukla sınırlı kalmıyor; şeffaflık, hesap verebilirlik ve toplumsal sorumlulukla bütünleşmiş bir yönetim anlayışını temsil ediyor.
Bir yanda dijitalleşme, yapay zeka, büyük veri, blokzincir ve otomasyon var; bunlar hem fırsatlar hem de riskler içeriyor. Regülasyon dünyasının bu dönüşüme proaktif, esnek ve uyumlu yapılarla karşılık vermesi gerekiyor. Mevzuat uyum profesyonelleri, bugün yalnızca uygunluk sağlayan değil; riskleri öngören, veriyi yöneten ve güveni inşa eden stratejik aktörlere dönüşmüş durumda.
Diğer yanda sürdürülebilirlik ve ESG kriterleri; yatırımcılar, regülatörler ve toplum için temel öncelik hâline geliyor. Kurumların sürdürülebilirlik performansı itibarı ve gelecekteki varlıkları üzerinde belirleyici etkiye sahip olacak. Biz Mevzuat Uyum Derneği olarak, bu dönüşümün merkezinde yer almayı; regülasyonların karmaşıklığı içinde yol gösterici olmayı ve etik, sürdürülebilir, teknolojiyle uyumlu bir iş dünyasına katkı sunmayı hedefliyoruz.
Beş yıl önce başladığımızda birçok kurumda uyum daha çok “zorunlu” bir fonksiyon gibi algılanıyordu; bugün uyum kültürü kurumsal stratejinin ayrılmaz bir parçası hâline geldi. Bu gelişme hepimizin ortak çabasının ve mesleki dayanışmasının sonucu. ICA ile yaptığımız iş birliğiyle üyelerimize uluslararası bir ağın kapılarını açıyoruz. Hepinize ilham veren, üretken bir konferans diliyorum; katkı sağlayan herkese teşekkür ediyorum.“
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkan Yardımcısı Dr. Yavuz Yumrukuz – “Uyum Fonksiyonu Kurumun Hayata Tutunma Refleksidir”

“Mevzuat Uyum Derneği’nin, kurumların uyum fonksiyonunda görev yapan yönetici ve uzmanları bir araya getiren, onları ortak bir çatı altında buluşturan önemli bir misyon üstlendiğini düşünüyorum. Bu yapı, Türkiye’de kurumsal yönetim kalitesine, ülkemizin rekabet gücüne ve şoklara karşı dayanıklılığına anlamlı katkı sağlıyor; bu nedenle derneği faaliyetlerinden dolayı tebrik ediyorum.
Kısaca şunu anlatmak istiyorum: Bankalar ve genel olarak tüm şirketler için uyum fonksiyonu ne ifade ediyor? Bir kurumu bir organizma gibi düşündüğümüzde, hayata tutunma refleksi ve yaşamını sürdürebilme kapasitesi en temel amacıdır. Değer üretebilmesi ve paydaşlarına katkı sağlayabilmesi için önce ayakta kalması gerekir.
Biz BDDK olarak bankaların dayanıklılığını dört ana başlık üzerinden değerlendiriyoruz: Bugün için sermaye ve likidite yeterliliği; gelecek için ise iş modeli ve stratejisi ile kurumsal yönetim kapasitesi. Kurumun kültürü, uyum kültürü ve risk kültürü; bunun yanında teknolojik altyapı ve insan kaynağı, uzun vadeli yaşama gücünü belirliyor.
Uyum fonksiyonu tam bu noktada devreye giriyor. Giderek karmaşıklaşan ve genişleyen düzenleyici çerçeve karşısında bankanın çevresel koşullara adaptasyonunu sağlayan en kritik fonksiyonlardan biri hâline geliyor. Bankalar BDDK, SPK, sigortacılık otoritesi, Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, MASAK, Merkez Bankası ve uluslararası regülasyonlar gibi çok sayıda kurum ve mevzuatın kesişim noktasında.
Dijital dönüşüm, servis modeli bankacılığı, stablecoin’ler, tokenize varlıklar, fintekler ve ödeme kuruluşlarıyla birlikte finansal ekosistem daha da karmaşık bir hâl alıyor. Bu tabloda uyum fonksiyonu, bankayı bu yoğun regülasyon ortamına hazırlayan, ayakta kalmasını ve değişen koşullara uyum sağlamasını mümkün kılan yaşamsal bir görev üstleniyor.
Bugünkü konferansın, bu çerçevede hepimize yeni bakış açıları kazandıracağına inanıyorum. Tüm katılımcılar için verimli ve keyifli bir gün diliyorum.“
Ticaret Bakanlığı Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürü Avni Dilber – “Ayakta Kalmanın Sihri: Adaptasyon ve Doğru Uyum”

“Sizleri şahsım ve Bakanlığımız adına saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum. Sayın Başkan karmaşık mevzuattan söz etti, çok yerinde bir tespit. Gerçekten yoğun ve çok katmanlı bir mevzuat yapımız var. Eskiden “büyük balık küçük balığı yutar” denirdi, bugün hızlı olanın ayakta kaldığı bir piyasa düzeniyle karşı karşıyayız.
Piyasada tutunmak giderek zorlaşıyor. Ürün çeşitliliği arttı, vatandaş yoğun reklam baskısı altında. Biz de hem tacirin haklarını hem de tüketicinin haklarını koruyan bir yapı olarak bu dengeyi gözetmeye çalışıyoruz. Tüketicinin korunması ve piyasa gözetimi görevini, hem sektörün ayakta kalmasını hem de vatandaşın mağdur olmamasını sağlayacak şekilde yürütmek istiyoruz.
Kanunumuzun amacı tüketicinin sağlık, güvenlik ve ekonomik çıkarlarını korumak. Anayasa da devlete vatandaşını koruyucu tedbirler alma görevi veriyor. Bizim için denetim, yalnızca ceza vermeye yönelik bir araç değil; çoğu zaman önemli bir eğitim vesilesi. Uyumun eğitim ve bilgiyle güçlenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Hakem heyetleri; yılda yüz binlerce başvuruyu karşılayan, yargının yükünü hafifleten ve bizim için risk esaslı denetimin en önemli veri kaynaklarından biri hâline geldi. Hangi sektörde hangi konuda yoğun şikayet varsa, denetim planlarımızı buna göre şekillendiriyoruz.
Reklam alanında da aynı yaklaşım geçerli. Televizyondan dijitale kadar tüm mecraları denetliyoruz. Özellikle çevresel beyan içeren reklamlarda, iddiaların altının dolu olması gerekiyor. Yeşil kredi gibi ifadelerin, somut ve ispatlanabilir kriterlere dayanmasını önemsiyoruz. Vatandaşın çevre duyarlılığını istismar eden reklamlara karşı daha sert tedbirler almamızın sebebi de bu.
Dünya ve ticaret çok hızlı değişiyor. E-ticaret, mesafeli satışlar, dijital reklamlar derken, klasik kuralların ötesine geçen bir yapı oluştu. Ayakta kalmanın anahtarının adaptasyon olduğunu görüyoruz. Bu süreçte kurumlar arası canlı iletişimi, yüz yüze temasları ve paydaşlarla sürekli istişareyi çok değerli buluyoruz.
Davetiniz için tekrar teşekkür ediyorum. Bu konferansa ilk katılımım, umarım bundan sonra da bir arada oluruz. Sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.“
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu Başkanı Dr. Hasan Özçelik – “TSRS İş Dünyasının Yeşil Pasaportudur”

“Yeni dönemin uyum kodları” başlığı ve “teknoloji ile sürdürülebilirlik” temasıyla düzenlenen bu etkinlikte sizlerle birlikte olmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Başlığın, içinde bulunduğumuz dönemin ruhunu çok iyi yansıttığını söylemek isterim. Bu konferans, dijitalleşme ile sürdürülebilirliğin ayrı ayrı değil, aynı denklem içinde birlikte çözmemiz gereken iki temel değişken olduğunu ortaya koyuyor.
Dünya; iklim değişikliği, yapay zeka, çığır açıcı teknolojiler, belirsizlikler ve jeopolitik gelişmelerle şekillenen köklü bir dönüşümden geçiyor. Dijital, yeşil ve toplumsal dönüşüm çağındayız. Dijitalleşme yalnızca iş yapış biçimlerini değil; risk yönetimini, mevzuata uyum süreçlerini, kurumsal sürdürülebilirlik ve sorumluluk anlayışını da derinden etkiliyor.
Kamu Gözetimi Kurumu olarak bu dönüşümün önemli yapı taşlarından biri olan Türkiye Sürdürülebilirlik Standartları’nı hayata geçirdik. IFRS S1 ve S2 ile tam uyumlu TSRS, 2024 itibarıyla yaklaşık 402 şirketi zorunlu kapsamına aldı. Sınırlı güvence zorunluluğuyla bu alanda dünyada öncü adım atan ülkeler arasında yer alıyoruz. Zorunlu raporlamanın yanında gönüllü raporlamanın da hızla benimsendiğini görüyoruz; bu tablo uyum bilincinin yükseldiğini gösteriyor.
TSRS ile hedefimiz çok net: Küresel yatırımcıyla aynı dili konuşan, karşılaştırılabilir ve güvenilir açıklamalar üretmek. Finans dünyasında standartların ortak bir dil oluşturduğunu artık çok net görüyoruz. Bu nedenle TSRS, yalnızca bir uyum aracı değil; aynı zamanda şirketlerimiz için sermayeye erişim, marka değeri, operasyonel verimlilik ve rekabet gücü açısından fırsat penceresi açan bir çerçeve.
Kapasite geliştirme programımızı beş sütun üzerine kurduk: farkındalık ve iş birlikleri, eğitim ve akreditasyon, yeşil yakalı sertifikasyon, güvence ve gözetim sistemleri ile dijitalleşme. Türkiye genelinde on binlerce kişiye dokunan etkinlikler, yeni sınav ve sertifikasyon programları ve dijital raporlama platformumuzla bu dönüşümü destekliyoruz.
Özellikle dijital raporlama platformu ve yapay zeka araçlarıyla TSRS raporlamasını daha tutarlı, karşılaştırılabilir ve maliyet açısından daha verimli hâle getirmeyi hedefliyoruz. Metrik bulucu ve önemlilik bulucu gibi araçlarla sektörler arası tutarlılığı artırmayı, veri kalitesini yükseltmeyi amaçlıyoruz.
Sıkça ifade ettiğim bir gerçeği burada da paylaşmak isterim: TSRS, iş dünyasının yeşil pasaportudur. Küresel piyasalarda var olmanın, ürün ve hizmetlerin serbest dolaşımının ve yatırımların yönünü belirleyen anahtar unsurlardan biridir. Bu dönüşüm; düzenleyici otoritelerin, şirketlerin, denetim ve danışmanlık kuruluşlarının, sivil toplumun ve akademinin ortak çabasıyla mümkün olacak.
KGK olarak bu sürecin şeffaflık ve güven boyutunu güçlendirmek için tüm paydaşlarımızla iş birliğine açık olduğumuzu vurguluyor, konferansın ülkemizin uyum kapasitesini ve sürdürülebilir rekabet gücünü ileri taşımasını diliyorum.”
V. Mevzuat Uyum Konferansı “Dijital dünyada uyumun yeni kodları” Paneli

V. Mevzuat Uyum Konferansı kapsamında düzenlenen “Dijital Dünyada Uyumun Yeni Kodları” paneli, QNB Türkiye İç Kontrol ve Yasal Uyum Başkanı Sercan Kısas’ın moderatörlüğünde gerçekleşti. Kısas’ın panelde ağırladığı isimler arasında Sade Yazılım Kıdemli Müşteri Başarı ve İş Geliştirme Müdürü İlkay Aydoğdu, Nice Actimize Anti-Money Laundering Sales Strategy Lead Muken Ladva ve International Compliance Association Vice President Tim Tyler yer aldı.
İngilizce olarak gerçekleştirilen panelin tamamını, akış bozulmadan aşağıda sizin için paylaşıyorum. Oturduğum yer itibariyle düzgün fotoğraf çekemedim ama aşağıda çok faydalanacağınız ama uzun bir metin olduğunu hatırlatmak isterim. Çeviri esnasında hatam olduysa şimdiden affola…
QNB Türkiye İç Kontrol ve Yasal Uyum Başkanı Sercan Kısas
“Bugün dijital dünyada dijitalleşmeyi, yapay zekayı, veriyi ve yeni finansal teknolojileri ele alacağız. Bu nedenle aramızda bulunan çok değerli konuşmacılarımızı size tanıtmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Önce Sayın Tim Tyler ile başlayayım. Kendisi International Compliance Association’da (ICA) Başkan Yardımcısı. Küresel uyum ve kolluk alanında, Birleşik Krallık Ulusal Suç Ajansı da dâhil olmak üzere kırk yılı aşan bir deneyime sahip.
Tim Bey, Birleşik Krallık’ta yaklaşık on yıl boyunca Ulusal Suç Ajansı’nda (National Crime Agency / International Crime Bureau) görev yaptı. Ardından Sayın Muken Ladva var. Kendisi NICE Actimize’ta AML Sales Strategy Lead olarak görev yapıyor; Avrupa, Orta Doğu ve Afrika bölgesinde gelişmiş AML ve finansal suç analitiği alanında uzman. Otuz yılı aşan bir tecrübesi var. Yapay zeka, makine öğrenmesi, doğal dil işleme ve akıllı otomasyon konularında derin bir uzmanlık yürütüyor.
Aramızda Sayın İlkay Aydoğdu da bulunuyor. Kendisi Sade Yazılım’da Kıdemli Müşteri Başarısı ve İş Geliştirme Müdürü. Küresel şirketlerde karmaşık teknolojiler ve veri odaklı çözümler üzerinde on sekiz yılı aşan bir deneyimi var. CSI ve PRP gibi uluslararası kabul gören sertifikalara sahip.
Ben de 2024’ten bu yana QNB Türkiye’de İç Kontrol ve Uyum Başkanı olarak görev yapıyorum. Finans ve reel sektörde iç denetim, uyum ve risk yönetimi gibi iç sistem fonksiyonlarında on sekiz yılı aşan bir geçmişim bulunuyor.
Bugün oturumumuzda dört temel başlık üzerinden ilerleyeceğiz. Önce değişen risk manzarasını konuşacağız. Ardından yetkinlik dönüşümüne ve bunun kurumlar üzerindeki etkisine odaklanacağız. Daha sonra, kendi uzmanlık alanlarımızdan da yararlanarak ileri analitiğin kullanımını ve proaktif uyum yönetimini ele alacağız.”
Sercan Kısas:Tim Tyler, dijitalleşme hızlanırken risk manzarası da ölçek ve karmaşıklık açısından dönüşüyor. Dijital dünyada bu risk düzeyindeki değişimi nasıl görüyorsunuz?
International Compliance Association (ICA) Başkan Yardımcısı Tim Tyler
“Bu soruyu yanıtlamadan önce konuya biraz çerçeve çizmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Teknoloji çok ciddi bir dönüşümü tetikliyor; fakat yaşanan değişim sadece teknolojiden kaynaklanmıyor. Küresel ölçekte jeopolitik ve sosyoekonomik açıdan zorlu bir dönemden geçiyoruz; bu tablo doğal olarak risk dinamiklerini dönüştürüyor.
Yerel ve uluslararası düzenleyici beklentiler sürekli artıyor ve bu beklentiler her coğrafyada aynı şekilde biçimlenmiyor. Diğer tarafta suç dünyasındaki tehditler farklılaşıyor; yeni teknolojiler çok hızlı benimseniyor ve bizim de buna karşılık verebilmemiz gerekiyor. Dolayısıyla risk seviyesini yükselten unsurlar yalnızca teknoloji ekseninde ortaya çıkmıyor.
Teknoloji tarafına baktığımızda ise özellikle vurgulanması gereken birkaç nokta var. Öncelikle değişimin hızı olağanüstü. Kariyerlerimiz boyunca bu ölçekte bir ivmeyi çok az gördük. Sadece yapay zekadan bahsetmiyoruz; farklı alanlarda ortaya çıkan çok sayıda teknolojik meydan okuma söz konusu ve bu gelişmelerin her biri uyum dünyasındaki dengeleri yeniden şekillendiriyor.
Elbette hepimiz yapay zekayı konuşuyoruz; fakat aslında karşımızda birçok teknolojik gelişmenin iç içe geçtiği geniş bir tablo var ve kurumlar bu tabloya yanıt üretmeye çalışıyor.
Bu süreç, daha önce deneyimlemediğimiz türden riskleri gündeme getiriyor. Örneğin düşünme süreçlerimizi, planlamayı, yalnızca rutin işleri değil karmaşık teknik süreçleri de yapay zekaya devretmeye başladığımızda, belirli bir noktadan sonra temel becerilerimizin zayıflama riski ortaya çıkıyor. Eleştirel düşünme, yapılan işi ve uyum ortamını gerçekten anlama gibi çekirdek yetkinlikler aşınmaya açık hâle geliyor. Bu, oldukça yeni ve ciddiyetle ele alınması gereken bir risk başlığı.
Bir diğer husus, yaptığımız işin çok büyük bölümünün veri tarafından şekillendirilmesi. Bu durum, geçmişte sahip olmadığımız fırsatları beraberinde getiriyor; aynı zamanda yüksek düzeyde belirsizlik ve karmaşıklık yaratıyor. Veri hacmi ve çeşitliliği arttıkça, uyum fonksiyonlarının bu karmaşıklığı yönetme sorumluluğu da büyüyor. Risk manzarasını anlamaya çalışırken bu yükü mutlaka hesaba katmak gerekiyor.”
Sercan Kısas: Muken Ladva, bölge genelinde, yani Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’da yaptığınız çalışmalar üzerinden baktığınızda; yapay zeka, veri analitiği ve finansal suç çözümlerinin benimsenmesinde ne tür eğilimler görüyorsunuz?
Nice Actimize Anti-Money Laundering Sales Strategy Lead Muken Ladva:
“Tüm yolculuk boyunca, veriden tespit aşamasına ve soruşturmaya kadar uzanan eksende kapsamlı bir değişim gözlemliyoruz.
Yapay zeka, sürecin en başından itibaren kullanılıyor; veriyi ilk topladığımız andan itibaren devrede. İster işlem verisi, ister ortaklık yapısı veya nihai faydalanıcı bilgisi olsun, hangi veri türüyle çalışıyorsak, veriyi alırken ilk ağ yapısını oluşturmaya başlıyoruz. Ardından bu ağın kabul süreçlerinde nasıl kullanıldığını, anlamlı bir şüpheli aktivite olup olmadığını tespit etmek için nasıl devreye girdiğini görüyoruz.
Bu sayede hem uyarı üreten mekanizmalar hem de analistlerin soruşturma süreçlerini daha verimli yürütebileceği bir ortam inşa ediliyor. Yapay zekanın süreç boyunca her adımda kullanıldığını söyleyebilirim. Hatta bazı örneklerde, hazırlanan şüpheli işlem raporunun anlatı kısmının oluşturulmasından, raporun Ulusal Suç Ajansı gibi kurumlara iletilmesine kadar uzanan bir zincirin tamamında yapay zekadan yararlanıldığını görüyoruz.
Kuruluşlar, sürecin farklı aşamalarında farklı teknolojileri benimsiyor. İlk veri alım anında “entity resolution” dediğimiz varlık çözümlemesi yapılıyor; ardından tespit aşamasında anomali tespiti için makine öğrenmesi devreye giriyor. Soruşturma safhasında ise büyük dil modelleri, karmaşık vakaları çok daha verimli biçimde analiz edebilmemizi sağlıyor.
Bu modeller, soruşturma içeriğini özetleyen ve nihai raporun yazılmasına yardımcı olan mekanizmalar üretiyor. Sonrasında bu raporlar ulusal suç ajanslarına iletiliyor. Dolayısıyla süreç boyunca farklı noktalarda ve farklı yoğunluklarda yapay zeka kullanıldığını söylemek mümkün.
Bununla birlikte, kurumların bir kısmından zaman zaman çekinceler de duyuyoruz. Özellikle yönetişim ve açıklanabilirlik tarafında “hazır hissetmiyoruz” diyen kurumlar bulunuyor. “Yapay zekanın ürettiği kararı düzenleyiciye nasıl kanıtlayacağız?” sorusu sıkça karşımıza çıkıyor. Yani yapay zekanın tek başına karar vermesine ne ölçüde alan açılacağı ve bu kararların ne kadar şeffaf biçimde açıklanacağı tartışılıyor.
Biz bir tedarikçi olarak, NICE Actimize bünyesinde yapay zeka tabanlı yazılımlar geliştiriyoruz ve bu nedenle yönetişim kısmını ciddiyetle ele almadan çözüm sunmamız mümkün olamaz. Ben, sorumlu olduğum bölgede, Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’da düzenleyicilerle aylık bazda düzenli görüşmeler yapıyorum; NCA, BaFin, İspanya’daki Sepblac gibi kurumlarla sürekli temas hâlindeyiz.
Bu görüşmelerde, “Şu alanı iyileştirmek istiyoruz” dediğimizde ilk soruları genellikle şu oluyor: “Bunu nasıl kanıtlayacaksınız? Kurumlara hangi kanıt setini sunacaksınız?” Çünkü düzenleyici, finansal kuruluşlara gittiğinde onların gerçekten doğru şeyleri yaptığını gösterebilmemizi bekliyor.
Özetle süreç boyunca çok boyutlu bir değişim yaşanıyor. Dönem son derece heyecan verici; ancak tüm bu yeniliklerin güçlü bir yönetişim çerçevesiyle desteklenmesi ve uçtan uca kanıtlanabilir bir yapıya oturtulması zorunlu.”
Sercan Kısas: İlkay Aydoğdu, uyum süreçlerinde yapay zeka ve diğer teknolojilerin kullanımında sahada en sık gördüğün ortak eğilimler neler?
Sade Yazılım Kıdemli Müşteri Başarı ve İş Geliştirme Müdürü İlkay Aydoğdu:
“Uyum birimlerinde, yerel ve küresel ölçekte bazı farklılıklar görüyoruz. Özellikle Türkiye’de yapay zekanın tüm boyutlarıyla kurum geneline yayılmış bir kullanımından söz etmek güç. Yapay zekadan bahsettiğimizde aslında çok geniş bir yetkinlik seti gündeme geliyor: Makine öğrenmesi, sentetik veri, üretken yapay zeka, tahmine dayalı analitik, ağ analitiği gibi pek çok bileşen var.
Biz SAS ve Sade ile yürüttüğümüz projelerin büyük bölümünde özellikle makine öğrenmesini, yanlış pozitif uyarıları azaltmak, kural ve senaryoları iyileştirmek, dolandırıcılık davranışı içeren örüntüleri daha iyi tahmin etmek için kullanıyoruz. Artık veriler dijital ortamda; mobil uygulamalardan ve internet şubelerinden veri topluyoruz. Bu sayede tekil bir veri modeli üzerinde kurallar ve senaryolar tanımlayabiliyoruz. Bu yapı, AML sistemlerinin temeli için kritik bir zemin oluşturuyor.
Veri alım süreçlerinde ve veri modelini kurarken yoğun biçimde otomasyondan yararlanıyoruz; yapay zeka ve makine öğrenmesi bu aşamada önemli rol üstleniyor. Sonrasında makine öğrenmesini, hangi uyarının gerçekten anlamlı olduğunu anlamak ve AML ekiplerinden gelen geri bildirimlerle modeli iyileştirmek için de kullanıyoruz. Yani “yanlış pozitif” dediğimiz alanlarda sistemi sürekli besleyen bir yapı var.
Ağ analitiğini de yoğun biçimde kullanıyoruz. Muken’in de belirttiği gibi, veriyi hesap, müşteri, nihai faydalanıcı gibi varlıklara ayırıyoruz; varlık çözümlemesi yaparak, normal bir kullanıcının fark edemeyeceği saklı örüntüleri ağ içinde tespit etmeye çalışıyoruz. Bu analizlerin çıktısını da uyarı mekanizmalarına geri besliyoruz. Özellikle vaka yönetimi tarafında, büyük dil modellerine dayalı yaklaşımların yaygınlaştığını görüyoruz. İnsanların bu alanlara adım attığı, ilk örneklerin hayata geçtiği bir dönem yaşıyoruz; pek çok uygulamayı küresel bankalarda gözlemleyebiliyoruz.
Sentetik veri tarafında ise üretim ortamının bir kopyasını oluşturan yapılar kuruyoruz. Kuralları, senaryoları ve analitik modellerin sonuçlarını test ederken bu sentetik veriyi kullanıyoruz. Böyle yaptığımızda canlı üretim verisine dokunmamış oluyoruz; hem gizliliği hem de verinin korunmasını sağlıyoruz. Yeni kural ve senaryoları denerken çok daha verimli bir test mekanizması elde ediyoruz. Özellikle küresel ölçekte faaliyet gösteren bankalar için bu yaklaşımın önemi oldukça yüksek.”
Sercan Kısas: Şimdi resmin genel çerçevesini az çok gördük; risk manzarasının nasıl değiştiğini ve teknolojilerin yükselişini konuştuk. Odağımızı yetkinlik dönüşümüne ve kurumlar üzerindeki etkilere çevirmek istiyorum.
Yapay zeka, makine öğrenmesi ve benzeri yeni teknolojilerin yükselişini dikkate aldığımızda, Tim, daha açık bir soruyla sormak istiyorum: Özellikle uyum profesyonelleri için önümüzdeki beş-on yıllık dönemde hangi yetkinlikler daha kritik hâle gelecek?”
International Compliance Association Vice President Tim Tyler
“Bu soruyu sormanıza sevindim; çünkü gerçekten dikkat vermemiz gereken bir alan. Karşımızda oldukça geniş bir risk alanı oluşuyor.
Yapay zeka bağlamında yetkinliklerden söz edildiğinde anlatı çoğu zaman yapay zekanın yapamadıkları üzerinden kuruluyor. “İletişim becerileri, sosyal beceriler, stratejik düşünme” gibi alanlar insanlara özgü alanlar olarak öne çıkarılıyor. Elbette bunlar son derece önemli; ancak burada yeterince konuşulmayan bir risk de var.
Geleceğin insan becerilerini sadece yapay zekanın henüz ulaşmadığı noktalara göre tanımlarsak, kendimizi yapay zekanın gelişim hızına bağımlı hâle getirmiş oluruz. Bugün “yapay zeka şunu yapamaz” dediğimiz pek çok becerinin beş yıl sonra aynı netlikle insanlara özgü kalacağını ne kadar gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz? Özellikle sosyal medya ve benzeri platformlarda “yapay zeka asla şunu yapamaz” başlığı altında gördüğümüz örneklerin bir kısmı için ilerleyen yıllarda aynı rahatlıkla konuşamayabiliriz.
Yapay zekanın, empati gibi alanlarda da insanlarda bulunmayan bazı teknik kabiliyetlere sahip olma ihtimali var. Göz hareketlerini okumak, ses tonundaki değişimi, kalp atış hızını, nefes alış verişini analiz etmek… Bunları kullanarak belirli bağlamlarda insanlardan daha isabetli empati kurması mümkün hâle gelebilir. Bu nedenle insan rollerini tamamen “yapay zekanın ulaşamadığı alanlar” üzerinden tanımlamak riskli bir yaklaşım.
Diğer tarafta, az önce değindiğim gibi, işin zor kısmını sürekli yapay zekaya devrettiğimizde bireylerin temel becerilerinin zayıflama ihtimali ortaya çıkıyor. Bu tablo yalnızca bireyler için değil, yeni nesiller açısından da geçerli. Eğitim hayatı boyunca zor kısmı sürekli yapay zekaya bırakan bir kuşağın, beş-on yıl sonrasında hangi becerilere sahip olacağını öngörmek güç. Jung’un “kolay kazanılan bilgelikten sakının” sözünü burada hatırlatmak isterim. Zihinsel emeği ortaya koymazsak o bilgelik inşa edilmemiş olur ve bu da uzun vadeli bir risk yaratır.
Dolayısıyla yapay zekayı benimserken, insan ile yapay zeka arasındaki ilişkiyi çok dikkatli ele almamız gerekiyor. İnsanların yalnızca yardımcı unsura dönüşmediği, teknolojiyi yönlendiren ve çerçevesini çizen taraf olduğu bir ilişki modeli önemli. Öğrencilerle konuşurken ya da geleceğin yetkinlikleri üzerine görüş sorulduğunda ben bu dengeyi iki eksen üzerinden anlatıyorum.
İlk olarak, kendi alanımıza ilişkin derin bağlamsal bir anlayışa sahip olmamız gerekiyor. Hangi sektörde çalışıyorsak, o sektörün dinamiklerini, risklerini, işleyişini gerçekten özümsememiz lazım. Bu noktada ICA – International Compliance Association ile de ortak programlar yürütüyoruz. Bugün burada Türkiye Uyum Derneği ile ICA arasında imzalanan iş birliğinden resmen söz etmem rica edildi, bu nedenle anmak isterim. Bu tür programlarla üyelerin ve meslektaşların yönetişim, risk ve uyum alanlarındaki gelişimini desteklemeye çalışıyoruz.
Ana amaç, güçlü bir mesleki derinliğin korunması. Böylece küçük ve günlük sorular için yapay zekadan yardım alırken, büyük ve stratejik sorulara yönelik muhakemeyi kendi tarafımızda tutabiliriz.
İkinci olarak, hizmet verdiğimiz işlerin işleyişini kapsamlı biçimde anlamamız gerekiyor. Bu yalnızca bu oturumun bağlamında değil, tüm çalışma alanlarında geçerli. Uyum profesyonelleriyle konuştuğumda, sıkça kendi kurumlarının iş modelini tam olarak bilmediklerini fark ediyorum. Operasyonun nasıl işlediğini, tedarik zincirini, kurumun stratejik risklerini, uyum fonksiyonunun iş hedeflerini nasıl desteklediğini derinlemesine bilenlerin sayısı az. Uyum, çoğu zaman sadece “regülasyona takılmayalım” ekseninde ele alınıyor; oysa kapsam çok daha geniş.
Üçüncü başlık ise teknoloji okuryazarlığı. Yapay zekanın giderek daha önemli hâle geldiği bir dönemde uyum profesyonellerinin bu teknolojileri anlayacak, sorgulayacak ve yönlendirecek bilgi seviyesine ulaşması şart. Yapay zeka ile pozitif ve üretken bir ilişki kurup hem iş hedeflerini hem de etik ve kültürel hedefleri aynı anda gözeten bir yaklaşım benimsememiz gerekiyor.
Son olarak uyum profesyonellerinin esneklik ve uyum becerilerini geliştirmesi büyük önem taşıyor. Rollerin hızla değiştiği bir ortamda, “Son beş yıldır yaptığım iş, yapay zekadaki gelişmeler sonucunda köklü biçimde değişti; şimdi yeni bir role geçmem gerekiyor” diyebilecek esnekliği gösterebilmek gerekecek. Çekirdek becerileri koruyup bunları yeni rollerin içine taşıyabilmek, önümüzdeki dönemin kritik insan yetkinliklerinden biri hâline geliyor. Kısacası önümüzdeki beş yıl için hem yapay zeka odaklı hem de insan merkezli becerilere aynı anda yatırım yapmak zorundayız.”
Sercan Kısas “Şimdi kurumların bu dönüşüme nasıl adapte olduğuna biraz daha somut bir gözle bakalım. İlkay, seninle devam edelim; iki sorum var, ilkinden başlayayım. Finans sektöründe yapay zeka, makine öğrenmesi ve diğer teknolojilerin olgunluk seviyesini nasıl görüyorsun?”
Sade Yazılım Kıdemli Müşteri Başarı ve İş Geliştirme Müdürü İlkay Aydoğdu
“Şubat ayında yayımlanan bir raporda –muhtemelen çoğunuz okumuşsunuzdur– küresel bankaların önemli bir bölümü, genel anlamda yapay zeka tabanlı bir dolandırıcılık ve AML programı uygulamayı düşündüğünü ifade etti. Yani küresel ölçekte teknolojinin geldiği noktayı görüyoruz ve uyum sağlamamız gerektiğinin farkındayız.
Türkiye’de ise sahip olduğumuz teknolojik kabiliyetlerin uygulamaya yansıması şimdilik daha sınırlı. Bunun arkasında düzenleyici gereklilikler, kurum içi kültürel direnç ve organizasyonel kapasite gibi faktörler var. Pek çok kurumda veri bilimi ya da istatistik bilgisine sahip profesyonelleri uyum departmanlarında bulmak kolay olmuyor. Bu nedenle analitik modellerin bakımı ve kural setlerinin yönetimi sırasında müşterilerimize yoğun destek veriyoruz.
Yerel ölçekte ileri analitik yetkinliklerinin kurumsal kapasite hâline geldiğini daha çok büyük küresel bankalarda görüyoruz. Orta ölçekli ve küçük ölçekli bankalarda bu tür bir yetkinlik seti çoğu zaman mevcut değil.
Diğer taraftan, ödeme kuruluşlarının hızla yükseldiğini görüyoruz. Türkiye’de birçoğu start-up olarak doğdu; veri platformlarını ve çekirdek ödeme sistemlerini sıfırdan kendileri inşa ettiler. Bu ortamlarda çalışan veri bilimcilerin sayısı oldukça yüksek. Bankalardan yetenek transferi yaptıklarını, veri bilimci ve analitik uzmanlarını bünyelerine kattıklarını görüyoruz. Bu durum, doğru profili bulmayı da zorlaştırıyor.”
Sercan Kısas: “Gelecekte uyum profesyonellerinin en azından temel düzeyde veri bilimi ve programlama eğitimi almasının önemli olacağını düşünüyorum. Uyum ekipleri, veri ekipleriyle yan yana çalışmakla kalmayıp veriyle iç içe çalışan hibrit ekipler hâline gelecek; bu nedenle teknik okuryazarlık giderek daha kritik bir yer edinecek.
Biraz önce düzenleyici gereklilikler nedeniyle yaşanan kısıtlardan söz ettin. Peki bu kısıtların yanı sıra, piyasada yapay zeka ve diğer teknolojilerin uygulamaya alınmasında gözlemlediğin diğer zorluklar neler?”
Sade Yazılım Kıdemli Müşteri Başarı ve İş Geliştirme Müdürü İlkay Aydoğdu:
“Özellikle Türkiye’de ve Asya’nın bazı bölgelerinde yürüttüğümüz projelerin çoğunda ilk büyük zorluk, veri kaynaklarının netleştirilmesi ve verinin iç modellere doğru biçimde aktarılması oluyor.
Eğer standartlaştırılmış bir veri modeliniz yoksa kurallar, yapay zeka modelleri ve analitik programlar için sağlıklı bir temel oluşturamazsınız. Elinizde çok güçlü bir teknoloji olsa bile veri yapısı oturmamışsa o teknolojiyle somut sonuç üretmek çok zor. Bu nedenle projenin ilk bir-iki ayında “Hangi veri nerede, sahibi kim, süreç nasıl işliyor?” sorularını uzun süre birlikte çalışarak netleştiriyoruz.
Çoğu zaman bu analiz sırasında süreçlerde pek çok sorun ortaya çıkıyor. Uyum, dolandırıcılık önleme ya da iç denetim ekipleriyle birlikte çalışıyoruz; ardından bu ekipler bankada ya da sigorta şirketinde süreç sahibi birimlere dönüp iş akışlarını değiştirmek zorunda kalıyor. Verinin doğru ve zamanında akabilmesi için süreçleri yeniden tasarlamaları gerekiyor. Bu yüzden projelerin önemli bir kısmı veri yönetişimi ve süreç iyileştirmeye ayrılıyor.
İkinci zorluk, uzun yıllardır faaliyet gösteren kurumların yerleşik alışkanlıkları. Uyum ve dolandırıcılık önleme ekipleri çok disiplinli çalışıyor ve oturmuş operasyonel yapılarını değiştirmeye sıcak bakmıyor. Sadece kural tabanlı sistemlere alışmış ekipler, tam olarak anlamadıkları analitik modellere dayalı uyarılara güvenmekte zorlanabiliyor. Bu durum değişim sürecini uzatıyor.
Bu noktada proje sponsorlarının desteğini yoğun biçimde kullanıyoruz. Proje sponsorlarının hem proje ekibine hem de iş birimlerine dönüp “Bu dönüşüm kurumun regülasyon uyumu için kritik, KPI hedeflerimizi karşılamamız gerekiyor ve bu projeyi sahiplenmeliyiz” mesajını vermesi çok önemli. Birçok teknoloji projesinde olduğu gibi üst yönetim sponsorluğu bu alanda da başarının temel koşullarından biri hâline geliyor.”
Sercan Kısas: “Biz de sistemlerin düzenleyici gereklilikler doğrultusunda uyarlanması sürecinde benzer zorluklarla karşılaşıyoruz; düzenlemelerdeki değişiklikler ve uygulama sınırlamaları projeleri karmaşıklaştırıyor. Bu açıdan aynı tarafta olduğumuzu söyleyebilirim. Şimdi biraz daha ileri analitik ve proaktif uyum yönetimi tarafına geçelim.
Muken, birlikte çalıştığınız kurumlar özelinde şuradan başlayalım: Yapay zekanın “reaktif” yapıdan “proaktif” yapıya geçişi desteklediği, tespit odaklı sistemden etkinlik ve verimlilik odaklı sisteme doğru dönüşümü en güçlü şekilde hangi alanlarda görüyorsun? Deneyimlerinden birkaç örnek paylaşabilir misin?”
Nice Actimize Anti-Money Laundering Sales Strategy Lead Muken Ladva
“Ben konuya iki açıdan bakıyorum; basitleştirmek için böyle ifade edeceğim. İlk bakış açısı etkinlik. Şu an yüzlerce, hatta binlerce yanlış pozitif uyarıyla uğraşan kurumlar görüyoruz; bu ciddi bir iş yükü ve kaynak israfı anlamına geliyor. Mevcut çözümler, tarihsel olarak kullanılan teknolojiler nedeniyle yeterince etkin sonuç üretmiyor.
Şimdi üretken yapay zeka, doğal dil işleme ve makine öğrenmesi gibi alanlarda büyük adımlar atılmış durumda. Biz de bir çözüm sağlayıcı olarak en iyi teknoloji bileşimini bulup daha isabetli uyarılar üretebilen modeller geliştirmeye çalışıyoruz. Amaç yalnızca uyarı sayısını azaltmak değil; kalan uyarıların gerçekten yüksek kaliteli olması.
Yapay zeka aslında en az on yıldır hayatımızda ve maalesef suç örgütleri de bu teknolojiyi yoğun biçimde kullanıyor. Pek çok durumda finansal kuruluşlardan daha hızlı hareket ettiklerini ve bankaların sürekli arkadan geldiğini görüyoruz. Bu açığı kapatmak için çok daha hızlı hareket etmek zorundayız.
Bu nedenle teknolojiyi güçlü biçimde benimsememiz gerekiyor. Tim’in de belirttiği gibi doğru dengeyi kurmak önemli. Yapay zekanın tüm işi üstlenmesine izin verip kenara çekilemeyiz; aksi hâlde uyum ekipleri olarak zihinsel kaslarımız zayıflar. Sağlıklı denge şöyle kurulmalı: Yapay zeka, uyum profesyonellerinin yapmak zorunda olduğu fakat tekrarlayıcı ve ağır bulduğu rutin işleri üstlenmeli. Kimse saatlerce arama motoru taraması yapıp yüzlerce sayfalık olumsuz haberi tek tek okumak istemiyor.
Yapay zeka bu ağır ve tekrarlayan yükü üstlenebilir. Olumsuz haberleri özetleyebilir, bağlamı anlayabilir ve odaklanmamız gereken ana noktaları önümüze getirebilir.
Etkin uyarılar üretme tarafında hâlâ yapılacak çok iş var. Suç örgütleri para aklama yöntemlerinde giderek daha yaratıcı hâle geliyor. Bizim de teknoloji tarafında aynı hızda ilerlememiz gerekiyor. Anomali tespiti, ağ analitiği ve geçmişte mümkün olmayan örüntü analizlerini kullanabilen çözümler ortaya çıktı; bu çözümler, geçmiş döneme kıyasla bambaşka bir seviyede koruma sağlıyor.
İkinci alan verimlilik. Uyarıları ürettikten sonra soruşturma süreci başlıyor. Az önce bahsettiğim gibi, geniş veri yığınlarını okumak ve kaynak taraması yapmak çok zaman alıyor. Artık semantiği anlayabilen, “Bu haber olumlu mu, olumsuz mu?” sorusuna yanıt verebilen, dosyayı birkaç paragrafta özetleyebilen teknolojiler var. Bu araçlar soruşturma süresini kısaltarak analistlerin üzerindeki yükü hafifletiyor.
Bugüne kadar yaklaşımımız çoğunlukla reaktif bir nitelik taşıdı; soruşturma sırasında “soru soran” bir yapay zeka aracıyla ilerledik. Ben geleceğin modelini bu şekilde görmüyorum. Geleceğin modeli çok daha proaktif sistemler üzerine kurulu.
Agentic AI dediğimiz, eylem alabilen yapay zeka yaklaşımları tam burada öne çıkıyor. Üretken yapay zekanın üzerine inşa edilen, ajans niteliği taşıyan bu sistemler, soruşturma sürecinde proaktif biçimde bilgi önümüze getirebiliyor; özetler sunuyor, bir sonraki en uygun adımı öneriyor ve “Bu tabloya göre şu adımları düşünmelisin” diyebiliyor.
Elbette insan unsurunu sürecin dışına itmeden, onu güçlendiren bir yapıdan söz ediyoruz. Yapay zeka bize rehberlik ederken “Bu çıkarım doğru mu?” sorusunu soracak ve modeli besleyecek taraf yine insan olmalı. Geri bildirim mekanizması olmadan sürdürülebilir bir öğrenme süreci kurulamaz.
Özetle bu alan beni fazlasıyla heyecanlandırıyor; fakat her şeyin dengeli bir yönetişim çerçevesi içinde ilerlemesi gerektiğini düşünüyorum. Yapay zeka hem etkinlik hem verimlilik açısından önemli kazanımlar sunuyor.”
Sercan Kısas: “Özellikle reaktif yapıdan proaktif bir modele geçişe ilişkin paylaştığın örnekler çok değerli. Şimdi bu çerçeveyi biraz daha somutlaştıralım.
Yapay zeka uygulamalarını hayata geçirmek isteyen kurumlar, sence kullanım senaryolarını nasıl değerlendiriyor ve nereden başlamaları gerektiğine nasıl karar veriyor?”
International Compliance Association Vice President Tim Tyler
“Bu durum kurumdan kuruma oldukça değişiyor. Bazı kurumlar, az önce de değindiğim gibi, çok sayıda yanlış pozitif uyarıyla uğraşıyor; bu nedenle ilk öncelikleri uyarı kalitesini artırmak ve gereksiz uyarıların sayısını düşürmek oluyor. Bazı kurumlar için ise asıl yük soruşturma maliyetlerinde yoğunlaşıyor.
Örneğin Birleşik Krallık’ta soruşturma süreçleri için her yıl milyonlarca sterlin harcayan büyük bankalar var. Burada sorun yalnızca uyarı sayısı değil; uyum profesyonellerini işe almanın ve elde tutmanın maliyeti de oldukça yüksek. C-level yöneticilerle konuştuğunuzda çoğu, “Bu maliyeti nasıl azaltabiliriz?” sorusundan hareketle konuya yaklaşıyor.
Bu nedenle kullandığımız çözümlerin toplam sahip olma maliyetini anlatırken genellikle “Şu kadar tasarruf sağlayabilirsiniz” şeklinde somut rakamlar sunuyoruz. Henüz hiçbir kuruma, “Bu çözümleri kullanmak sizi daha maliyetli bir pozisyona götürecek” dediğim olmadı. AML süreçleri doğası gereği maliyetli; teknolojiyi akıllıca kullanarak bu maliyeti aşağı çekmek mümkün.
Veri toplama, tespit, soruşturma ve optimizasyonun her aşamasında tasarruf alanları ortaya çıkıyor. Muken’in de belirttiği gibi, fintek ve teknoloji yatırımları yalnızca güvenlik için değil, maliyetleri daha sürdürülebilir seviyelere çekmek için de kritik.
Bu noktada uyum fonksiyonu açısından önemli bir fırsattan da söz etmek isterim. Uyumun rolü son yirmi-otuz yılda ciddi bir dönüşüm geçirdi. Bir zamanlar kurumun küçük bir birimi olarak, yalnızca regülasyonlara uyumu kontrol eden bir yapı şeklinde görülüyordu. Daha sonra işin ortağı olan, karar süreçlerine dâhil edilen bir fonksiyona dönüştü.
Şimdi karşımızda, yapay zekanın pek çok platformda devreye alındığı, sistemlerin, süreçlerin ve iş mimarisinin yeniden şekillendiği bir dönem var. Bu tür değişimler kendiliğinden gelişmez; tasarım, koordinasyon ve yönetişim gerektirir. Uyum birimleri tam da bu dönüşümün merkezinde yer alabilir.
Yani “Siz ne yapmak istediğinize karar verin, sonra gelip bize bunun regülasyonlara uygun olup olmadığını sorun” yaklaşımı yerine; baştan itibaren tasarım masasında yer alan, iş birimleriyle birlikte çözüm geliştiren bir uyum modelinden söz ediyorum. Böylece uyum, işi sınırlayan bir fonksiyon yerine, iş hedeflerine giden yolu güvenli biçimde açan stratejik bir ortak konumuna gelir.
Bu değişim, kültürel bir dönüşümü de beraberinde getiriyor. Uyum, işin dışında bir kontrol mekanizması olarak değil, işin merkezine entegre edilmiş bir değer üretim alanı olarak konumlanma fırsatına sahip.”
Sercan Kısas: “Teşekkürler Tim. Aslında bu yorumlar, oturum boyunca yaptığımız tartışmanın merkezini güçlendiriyor.
Şimdi biraz daha stratejik görünüme odaklanarak devam edelim. İlkay, sen küresel ve yerel eğilimlerden kısaca bahsettin; şimdi bu eğilimlerin derinliğine inelim. Yapay zekanın en etkin biçimde kullanıldığı alanlar nereler ve uygulamada nasıl bir tablo görüyorsun?”
Sade Yazılım Kıdemli Müşteri Başarı ve İş Geliştirme Müdürü İlkay Aydoğdu
“Daha önce de belirttiğim gibi, uyum süreçlerinde üretken yapay zekanın kullanımının artmasını bekliyoruz. Bugün ağırlıklı olarak makine öğrenmesi, tahmine dayalı analitik ve ağ analitiği ile saklı örüntüleri ve gizli örgütlenmeleri tespit etmek için çalışıyoruz.
Şu anda sahtekârlık ve AML tespiti tarafında oldukça etkin sonuçlar alıyoruz; özellikle makine öğrenmesi ve ileri analitik, yanlış pozitifleri azaltma konusunda belirgin katkı sağlıyor. Bunu yaparken uyum profesyonellerinin işini kolaylaştırmayı da hedefliyoruz. Yani yalnızca uyarı üreten değil, aynı zamanda vaka raporlarını ve çıktıları iyileştiren teknolojiler üzerinde çalışıyoruz.
Teknoloji sağlayıcıların çoğu –SAS buna dâhil– üretken yapay zekaya ciddi yatırım yapıyor. Kendi dil modellerini geliştirmeye, sinir ağlarını iyileştirmeye odaklanıyorlar.
Aynı zamanda sentetik veri, dijital ikiz (digital twin) gibi kavramlar da daha görünür hâle geliyor. Bu tür teknolojiler finansal hizmetlerde henüz görece sınırlı ölçüde kullanılıyor; ancak insanlar bilimi ve arkasındaki mantığı daha iyi anladıkça bu çözümlere olan güven de artıyor.
Günlük hayatında üretken yapay zeka araçlarını kullanan profesyonellerin sayısı yükseliyor; bu da kurumsal ortamlarda yapay zekaya dair konfor alanını genişletiyor. SAS tarafında da biz, bu modelleri süreç optimizasyonu için kullanıyor ve uyum profesyonellerinin operasyonel yük altında sıkışmamasını sağlayacak şekilde tasarlıyoruz.”
Sercan Kısas: “Ben de kısa bir kapanış sorusu yöneltmek istiyorum. Artılarını, eksilerini, zorlukları, yapay zeka odaklı ve insan merkezli becerileri konuştuk. Peki 2026 yılına girerken uyum liderleri hangi başlıkları önceliklendirmeli?”
Katılımcıların verdiği yanıtlar aşağıdaki gibi oldu….
“Önümüzdeki yılı düşündüğümüzde son derece yoğun bir değişim gündemiyle karşı karşıyayız. Yeni düzenlemeler, yeni sistemler, yeni teknolojik yetkinlikler ve jeopolitik gelişmelerin etkisiyle şekillenen riskler…
Tüm bu başlıkların içinde, en temel sorumluluğumuzu gözden kaçırmamak gerektiğini düşünüyorum: İnsanlara gösterdiğimiz özen. Yaptığımız işin merkezinde, bu değişimle birebir yüzleşen ekiplerimiz bulunuyor. Bu dönüşüm pek çok profesyonel için oldukça sarsıcı bir süreç anlamına gelebiliyor.
Bu nedenle önümüzdeki yıl için en önemli önceliklerden biri, ekiplerimizi desteklemek, güçlendirmek ve bu dönüşüm sürecinde onların yanında yer almak olmalı. Yetenekleri elde tutmak, gelişim fırsatları sunmak ve değişimi insan odaklı yürütmek, uzun vadede uyum fonksiyonunun başarısı açısından belirleyici olacak.
Son olarak şunu söyleyebiliriz: Yeteneklerine yatırım yapan, teknolojiyi disiplinli biçimde benimseyen ve süreçlerini bu doğrultuda dönüştüren kurumların, uyumun yeni dönemine daha hazırlıklı gireceğine inanıyoruz.”
Zirve katılımcısından gelen son soru aşağıdaki gibi oldu:
“Ben bankacılık denetçisiyim. Tüm konuşmacılara sormak istediğim soru şu: Finansal Suç Otoriteleri veya Bankacılık Düzenleme Otoriteleri gibi düzenleyiciler, yapay zekayı denetim ve gözetim alanlarında kullanmak için ne yapmalı? Finansal teknolojilerde yaşanan bu hızlı değişimi görüyoruz; bankacılık ve diğer finansal sektörleri denetlerken yapay zekayı nasıl konumlandırmalılar? Görüşlerinizi merak ediyorum.”
International Compliance Association Vice President Tim Tyler
“Belki beklediğinizden biraz farklı bir açıdan yanıt vereceğim. Bizler düzenleyici kurumlar olarak, FATF gibi uluslararası yapılar tarafından çerçevesi çizilen bir dünyada hareket ediyoruz ve bu çerçevenin temelini kırk tavsiye oluşturuyor.
Yapay zeka, bu tavsiyeleri hayata geçirme biçimimizi destekleyecek; ancak asıl meselenin soruyu biraz farklı kurmak olduğunu düşünüyorum. “Yapay zekayı denetimde nasıl kullanalım?” sorusunun yanında, “Hedeflediğimiz çıktılara, yani etkin gözetim ve gerçek etki yaratma hedefine, hangi araçlarla ulaşırız?” sorusunu da sormalıyız.
Düzenleyici tarafta asıl risk; sahaya dokunmayan, sadece kutucuk işaretleyen bir yaklaşım içinde kalmak. Yani zorunlu gereklilikleri yerine getirirken piyasada somut bir fark yaratmayan bir modele saplanmak. Yapay zeka bu çerçevede son derece güçlü bir yardımcı olabilir; fakat odak noktası, düzenlemenin sahada nasıl bir etki yarattığı olmalı.
Bu nedenle “yapay zeka ile uyum sağlayan kurumlar nasıl denetlenir?” sorusunu, “Nasıl daha etkili bir gözetim yaparız ve finansal suçlarla mücadelede gerçek sonuçlar alırız?” sorusuyla birlikte ele almak gerektiğini düşünüyorum.”



