Gelin sizi teknoloji ve iş dünyasının nabzını tutan en önemli buluşma noktalarından biri olan Webrazzi Summit 2025‘e götüreyim. Günün geniş özetini yazımda bulabilirsiniz.
Her yıl olduğu gibi Webrazzi Summit 2025, teknoloji ve iş dünyasının nabzını tutan en önemli buluşma noktalarından biri oldu. 16’ncısı düzenlenen etkinlik, fintekten yapay zekâya, dijital pazarlamadan sürdürülebilirliğe kadar uzanan kapsamlı içeriğiyle, adeta Türkiye’nin inovasyon haritasını yeniden çizdi. Beş farklı salonda gerçekleşen zirve, finansal teknolojiler, e-ticaretin geleceği, veriyle büyüyen markalar ve yapay zekâ destekli dönüşüm başlıklarında derin tartışmalara sahne oldu.
Açılış konuşmasında Webrazzi Kurucu ve CEO’su Arda Kutsal, grubun uluslararası yapılanması ve Tech.eu Summit London 2026 etkinliğinin detaylarını paylaştı. 21–22 Nisan 2026 tarihlerinde Londra’nın prestijli merkezlerinden The Queen Elizabeth II Centre’da gerçekleşecek zirve, Avrupa teknoloji ekosisteminin bir sonraki büyük buluşması olarak konumlanıyor.
Bildiğiniz üzere blogumda yıllardır Webrazzi Summit deneyimlerimi, izlenimlerimi ve sahadan aldığım notları paylaşıyorum. Her yıl olduğu gibi bu sene de katıldığım oturumlardan aldığım notları sizlerle paylaşmak istedim. Dün ilk defa ne yazık ki bir nazar boncuğum oldu. Kameram ve telefonumla yaşadığım ufak bir kaza nedeniyle videolarım elimde değil. Bu sebeple ne yazık ki bu yıl elimde video yok ama bol bol not var. Hazırsanız başlayalım.
Kripto: Finansın Evrimi, Geleceğin Ekonomisi

Garanti BBVA Kripto Genel Müdürü Onur Güven, finans dünyasının dönüşümünü ve Garanti BBVA’nın kripto stratejisini bizlerle paylaştı.
Güven, paranın tarihsel yolculuğundan başlayarak yeni finans çağının erişilebilirlik, likidite ve düşük maliyet ilkeleri üzerinde yükseldiğini vurguladı. Sunumdan öne çıkan başlıkları ve aldığım notları aşağıda bulabilirsiniz:
Sunumda öne çıkan başlıklar:
“Değerin internete yerleştiği bir dönemdeyiz.”
Finansın özü olan “değer” kavramı artık dijitalleşiyor. Blokzincir, değerin aracısız, doğrulanabilir ve kalıcı biçimde taşınmasını mümkün kılıyor.
“Altının izlediği yolu şimdi dijital varlıklar izliyor.”
Paranın evrimi takastan altına, oradan banknota ve bugün dijital varlıklara uzanıyor. Kripto varlıklar, finans tarihinin doğal devam halkası hâline geliyor.
“Yeni finans çağının temeli erişilebilirlik, likidite ve düşük maliyet.”
Finans artık birkaç kurumun değil, herkesin erişebildiği bir altyapıya dönüşüyor. Teknoloji maliyetleri düşürürken finansal erişimi hızla genişletiyor.
“Stablecoin’ler sınır ötesi ödemelerde oyunun kurallarını değiştiriyor.”
Stablecoin ekosistemi 300 milyar dolar bandına ulaştı. Bu yapı, maliyetleri azaltan ve mutabakatı hızlandıran bir global ödeme altyapısı sunuyor.
“Web3 dönemi, kimlik ve veri mülkiyetinin yeniden tanımlandığı dönem olacak.”
Kullanıcıların kendi verisi ve dijital kimliği üzerinde gerçek sahiplik kurduğu, seçerek paylaşım yapabildiği yeni bir finansal kimlik çağı başlıyor.
“Kripto artık merak konusu değil, işlevsel çözümlerin temeli.”
Kripto varlıklar artık bir ilgi alanı olmaktan çıktı; finansın günlük süreçlerine entegre olan, regülasyonla desteklenen yeni bir iş modeli evresine girdi.
Sunumdan Aldığım Notlar:

Paranın Yolculuğu: Takastan Dijitale
Finansın kalbinde “değer” var. Değerin güvenli ve taşınabilir biçimde aktarımı için takası aşan araçlara ihtiyaç duyuluyor. En eski dönemlerde kabuklar, taşlar ve kıymetli madenler değer ölçüsü olurken ticaret genişledikçe altın öne çıkıyor. Ardından banknot dönemi başlıyor; altın karşılığı saklanan sertifikalar yaygınlaşıyor ve parasal yapı zaman içinde evriliyor.
Değer Saklama ve Bitcoin Tartışması
Tarih boyunca değişmeyen ihtiyaçlar: değer saklama ve değer transferi. Altın her ülkede aynı tempoda talep görmese de Bitcoin etrafındaki tartışma “sağlam para” nitelikleri üzerinden büyüyor. Dijital ortamda bu niteliklere ne ölçüde karşılık verildiği, farkındalığı artıran temel soru hâline geliyor.
İnternet Çağı: Şeffaflık ve Dijital Ölçü
Paranın kurumsal yönetimi uzun süre merkez bankaları ekseninde şekillendi. İnternet çağında dijital kimlik, dijital ölçü ve şeffaflık ihtiyacı yükseldi. Bu noktada blokzincir, değerin açık, doğrulanabilir ve aracısız taşınmasını mümkün kılan bir yenilik olarak öne çıkıyor. Son on beş yılda teknoloji olgunlaştı; “değerin internete yerleşmesi” fikri güç kazandı.
Altyapı Etkisi: Para, Teminat, Transfer
Blokzincir; para arzının takibi, teminat yönetimi, borçlanma, değer saklama ve transfer gibi işlevlerde yeni bir çerçeve sunuyor. İlk dalgada “kripto-para” başlığı konuşulurken, zamanla altyapı ve kurumsal kullanım senaryoları gelişti. Türkiye’de de yerleşik sistemlerin bu tarafa kaydığı ve etkinin görünür hâle geldiği gözleniyor.
Kurumsal Hızlanma ve Olgunlaşma
Son iki yılda düzenleyiciler, sermaye piyasaları, bankalar ve teknoloji şirketleri hızlandı. Volatil dönemler yaşansa da altyapı güçlendi; enerji verimliliği, ölçeklenme ve PoS gibi konsensüs yöntemleri alanında kayda değer ilerleme var. Esas kazanım, değerin interneti yaklaşımının yerleşmesi.
“Paranın İzini Dijital Varlıklar Sürüyor”
“Altının izlediği yolu para izledi; şimdi paranın izlediği yolu dijital varlıklar izliyor.”
Bu çerçevede tokenizasyon kilit bir başlık: menkul kıymetlerden emtiaya, gayrimenkulden fikrî haklara uzanan geniş bir yelpazede varlıkların dijital temsili yaygınlaşıyor.
Stablecoin’ler ve Sınır Ötesi Ödemeler
Stablecoin piyasası yaklaşık 300 milyar dolar bandına ulaştı. Zincir üstünde maliyeti düşüren, mutabakatı hızlandıran yapı özellikle sınır ötesi ödemelerde gerçek bir deney alanı sundu. Kurumsal hesap entegrasyonları ve güvenli saklama çözümleri kritik önemde. Önümüzdeki dönemde uluslararası ödemelerde trilyon dolar ölçeğinde hacmin dijital varlık altyapılarına akması bekleniyor; alternatif ödeme kanalları ile tokenizasyonun kesişiminde yeni iş modelleri doğuyor.
Web3, Kimlik ve Veri Mülkiyeti
Bir sonraki aşama Web3 + kimlik + veri mülkiyeti üçgeni. Kullanıcıların verisi ve kimliği üzerinde gerçek sahiplik kurabildiği, seçerek paylaşım yapabildiği modeller güçleniyor. Kurumlar ise izinli veri paylaşımı ve programlanabilir ödemeler ile yeni ürün setleri tasarlıyor. Küresel ölçekte bazı ülkeler regülasyon ve kurumsal projelerle öne çıkarken bankacılık tarafında lisanslı oyuncuların Web3/kripto hizmetlerini ürünleştirdiği görülüyor.
Garanti BBVA Kripto’da Ölçek ve Odağımız
Garanti BBVA Kripto tarafında uzun süredir yürüyen çalışmalar 2025 Ocak lansmanıyla görünür hâle geldi. Bu yıl itibarıyla toplam hacim yaklaşık olarak 1,5 milyar dolar, kullanıcı sayısı 200 bin seviyesinde gerçekleşti. Ürün ailesi genişlerken odak; piyasa dalgalanmalarını doğru okumak, riskleri yönetmek ve kullanıcıyı bilgilendirmek.
Yol Haritası: Regülasyon ve Kurumsal Süreçler
Önümüzde regülasyon kaynaklı değişimler, e-para etiketleri, kurumsal saklama ve işletme süreçleri var. Etki alanı geniş; finansın farklı bileşenlerinde dönüşüm hızlanacak. Kripto merakını aşan, işlevsel çözümlerin öne çıktığı bir döneme giriliyor. Yeni iş birlikleri, yeni değerlendirme modelleri ve farklı sektörlerle kesişimler ajandada. Biz birlikte çalışmaya açığız, kültürü ve sorunları gelin birlikte ele alalım…
Finansal Ekosistemde 6 Ayda 4 Yıllık Yol Katetmek: Akıl & Hız

Nakitera CEO’su Bulut Arukel, “Finansal Ekosistemde 6 Ayda 4 Yıllık Yol Katetmek: Akıl & Hız”sunumu ile Nakitera’nın yolculuğunu bizlere paylaştı. Sunumdan öne çıkan başlıkları ve aldığım notları aşağıda bulabilirsiniz:
Sunumda öne çıkan başlıklar:
“Finansal akışı tek merkezden yönetilebilir hale getirdik.”
Nakitera, şirketlerin bayi, dağıtım ve tahsilat zincirini tek platformda toplayarak operasyonel yükü ortadan kaldırıyor. Kurumlar artık tüm finansal süreçlerini tek ekrandan yönetebiliyor.
“Yapay zekâ bizim için soyut bir kavram değil.”
Nakitera’nın sisteminde yapay zekâ, karar destek mekanizması olarak çalışıyor. Hangi noktada likiditeye ihtiyaç olduğu ya da hangi kanaldan kaynak sağlanması gerektiğini anlık olarak öneriyor.
“Kurumların finansal dayanıklılığını artıran bir model inşa ettik.”
Geliştirilen altyapı, nakit akışını optimize ediyor ve tahsilat sürecini hızlandırıyor. Böylece şirketler hem likidite hem güvenlik tarafında güçleniyor.
“Bankaların rafta kalan ürünlerini yeniden ekonomiye kazandırıyoruz.”
Nakitera, bankalarla yaptığı entegrasyonlar sayesinde 20’den fazla finansal kurumun pasif durumdaki ürünlerini dijitalleştirerek işletmelerin kullanımına açıyor.
“Finansal teknolojilerde başarı, sadece yazılım geliştirmekle ölçülmüyor.”
Şirketin yaklaşımı, sahada karşılığı olan çözümler üretmek. Hedef, gerçek işletme problemlerini teknolojiyle çözen bir yapı kurmak.
“Finansman erişimini demokratikleştiren bir model kurduk.”
Nakitera, işletmelerin büyüklüğünden bağımsız olarak finansal sistemin bir parçası olmasını sağlıyor; böylece finansal eşitliği destekleyen bir teknoloji ekosistemi inşa ediyor.
Sunumdan Aldığım Notlar:

Nakitera, Migros, Anadolu Holding ve Colendi’nin ortaklığıyla kurduğumuz bir teknoloji şirketi. Bizi, bu yapının teknolojik lideri olarak düşünebilirsiniz.
Öncelikli odak alanımız B2B segmenti; yani kurumlar arası işlemler, ödeme sistemleri ve tahsilat altyapıları üzerine çalışıyoruz. Ancak yolculuğumuzun ilerleyen aşamalarında bireye dokunan çözümler de geliştiriyoruz.
Türkiye’de finansal teknolojiler hızla büyürken, hâlâ birçok şirket kendi iç süreçlerinde kapalı sistemler kullanıyor. Biz bu noktada süreci hızlandıran, verimliliği artıran ve güvenli hale getiren bir teknoloji geliştiriyoruz. Bugün 30 kişilik bir ekibimiz var, çok yakın zamanda bu sayı artacak.
Nakitera altyapısı üzerinden ayda milyonlarca işlem gerçekleşiyor. Şirketlerin bayi, dağıtım ve tahsilat operasyonlarının tamamı yapay zekâ destekli sistemlerimizle yönetiliyor.
Yapay zekâ bizim için soyut bir kavram değil; operasyonun merkezinde çalışan bir mekanizma. Örneğin, anlık olarak bin iki yüz farklı noktadan gelen talebe eşzamanlı cevap verebilen bir sistemimiz var. Bu sistem, insanla makinenin birlikte çalıştığı hibrit bir yapıyı temsil ediyor. Amaç, iletişim kalitesini ve işlem hızını aynı anda yükseltmek.
Nakitera’nın kuruluş fikri aslında bir holding vizyonu olarak doğdu. Farklı sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerin finansal akışlarını tek merkezden yönetebilmek istiyorduk. Yaklaşık bir buçuk yıldır bu yapıyı geliştiriyoruz. Bugün sadece Türkiye’de değil, yurt dışındaki şirketlerle de çalışıyoruz; örneğin Pegasus gibi markalarla iş birliği yapıyoruz.
Holding dışında 17 farklı ticari ve kurumsal müşteriye hizmet veriyoruz. Amacımız, bir şirketin ana merkezinden başlayarak alt bayi ve hatta son kullanıcıya kadar uzanan zinciri tek bir platformdan yönetilebilir hale getirmek. Bu sayede, sahadaki satış temsilcisinden tahsilat sürecine kadar tüm iş akışları aynı ekosistem içinde ilerliyor.
Bir örnek vereyim:
Sisteme bağlı bir bayi, ödeme talimatını verdiğinde veya müşterisinden tahsilat aldığında, bu veri anında merkezde güncelleniyor. Artık paranın hangi noktada olduğu, hangi işlemde gecikme yaşandığı veya hangi bayi performans gösterdiği anlık olarak görülebiliyor.
Bu süreç eskiden birçok sistem ve manuel kontrol gerektiriyordu. Şimdi, Nakitera’nın koordinasyon motoru sayesinde bu zincir tamamen entegre bir finansal akışa dönüşmüş durumda.
Yapay zekâ, burada yalnızca otomasyon aracı değil; karar destek sistemi olarak devrede.
Örneğin, bir şirketin hangi bankayla ne tür bir kredi hattı kullandığını, hangi finansal enstrümanların etkin olduğunu analiz edip yönlendirme yapabiliyoruz.
Sistem, “hangi noktada likiditeye ihtiyaç var, hangi kanaldan kaynak sağlanmalı” gibi sorulara anlık cevap üretiyor. Böylece finans yöneticileri, tahsilat ve ödeme süreçlerinde çok daha isabetli kararlar verebiliyor.
Bugün geldiğimiz noktada, Nakitera Türkiye’nin en güçlü kurumsal ödeme altyapılarından birini temsil ediyor. Yapay zekâ destekli modellerimiz, şu anda 20’den fazla bankanın sistemleriyle entegre çalışıyor. Bankaların raflarında duran, kullanılmayan finansal ürünleri yeniden aktive edip, hem kurumların hem de kullanıcıların erişimine açıyoruz. Bu sayede piyasada var olan ama ulaşılmayan kredi, ödeme ve tahsilat ürünlerini kullanılabilir hale getiriyoruz.
Bu yapı, tıpkı bir “finansal süpürme merkezi” gibi çalışıyor: Parayı doğru yerde topluyor, yönlendiriyor ve tahsilatı hızlandırıyor. Bir yandan nakit akışını optimize ederken, diğer yandan firmaların finansal dayanıklılığını artırıyor. Tüm bu süreci tek bir yerden yönetmek mümkün hale geliyor.
Yolculuğumuzun bu kadar hızlı ilerlemesinin nedeni, aslında güçlü bir iş birliği ağına sahip olmamız.
Program ortaklarımız arasında Migros, Anadolu Efes, Coca-Cola İçecek ve birçok büyük kurum yer alıyor. Bu kurumlarla birlikte hem veri hem süreç bazında yüksek hacimli operasyonları yönetiyoruz.
Bu da bize sektörde ciddi bir güven avantajı sağlıyor.
Elbette, bu ölçekli çalışmalarda güvenlik ve şeffaflık en kritik konular. Bizim için her proje, “müşteriyle aynı tarafta olma” anlayışıyla yönetiliyor. Finansal teknolojilerde başarı, ancak her iki tarafın da kazandığı bir denge kurulabildiğinde mümkün. Biz Nakitera olarak bunu başardığımıza inanıyoruz.
Bugün geldiğimiz noktada, ana şirketlerin tedarik zincirinden alt bayilere kadar uzanan ekosistemde tek merkezden finansal yönetim sağlayabiliyoruz. Bu, işletmelerin tahsilat süreçlerini hızlandırırken, bankalara olan bağımlılıklarını da azaltıyor. Bir anlamda, finansman erişimini demokratikleştiren bir model inşa ettik.
Kısa vadede hedefimiz, bu altyapıyı genişleterek daha fazla sektöre taşımak.
Yıl sonuna kadar platformda işlem hacmini iki katına çıkarmayı ve Türkiye dışındaki ilk büyük ticari müşterilerimizi aktif hale getirmeyi planlıyoruz. Finans teknolojileri dünyasında başarı, yalnızca yazılım geliştirmekle değil, operasyonel fark yaratmakla ölçülüyor.
Bizim hedefimiz de tam olarak bu: Gerçek işletme problemlerini çözen, sahada karşılığı olan bir teknoloji üretmek.
“2025’ten 2026’ya: Fintech ve Geleceğin Stratejileri”

Ahmet Buğra Ferah’ın konuğu Sipay SEO’su Semih Muşabak idi. Muşabak, fintech ekosisteminin değişen dinamiklerini ve liderlik perspektifinden deneyimlerini bizlerle paylaştı.
Sohbetten öne çıkan başlıklar:
“2025, inovasyonun yılı oldu.”
Zor bir yıl beklentisiyle başlayan 2025, Sipay için yapay zekâ ve ürün inovasyonunun öne çıktığı, dönüşümle büyümenin birleştiği bir yıl hâline geldi.
“Yurt dışı operasyonlarımız başladı.”
Nisan ayında tamamlanan 780 milyon dolarlık yatırım turuyla Sipay yeni bir döneme girdi. Şirket, 2027’ye kadar işlem hacminin yüzde 40’ını yurt dışından elde etmeyi hedefliyor.
“IdeaSoft satın alımıyla ekosistem genişledi.”
IdeaSoft’un satın alınmasıyla Sipay, sanal ve fiziksel POS ağını genişletti. Kredi, cüzdan ve kart ürünleri tek platformda birleşerek finansal süper uygulama vizyonuna yaklaşıldı.
“Yapay zekâ bizim için gerçek bir iş gücü destekçisi.”
Sipay, operasyonel süreçlerde yapay zekâyı aktif kullanarak maliyetleri azaltıyor ve kullanıcı deneyimini kişiselleştiriyor. Sistem, her işlemden öğrenerek finansal karar desteği sağlıyor.
“İnsanı merkeze alarak teknoloji geliştiriyoruz.”
Şirket kültüründe teknoloji, insanı ikame eden değil, onu güçlendiren bir unsur olarak görülüyor. Ekipler, yapay zekâyı üretkenlik aracı olarak benimseyerek kültürel dönüşümün parçası hâline geliyor.
“2026, marka dönüşümünün yılı olacak.”
Sipay, 2026’da yalnızca finansal büyüme değil, küresel ölçekte bir marka kimliği inşa etmeyi hedefliyor. Şirketin odağı, Türk finansal teknolojilerini dünyaya taşımak.
Sohbette aldığım notlar:
2025 yılı aslında 2024’ün son çeyreğinde sinyallerini vermişti. Zor bir yıl olacağı belliydi ama bizim için aynı zamanda inovasyonun yılı olacağını da hep dile getirdim. Bu öngörü doğru çıktı; 2025, inovasyonun öne çıktığı, katkı sağlayan ürünlerin fark yarattığı bir yıl oldu.
Dünyada da benzer bir tablo var. Yapay zekâ teknolojilerinin etkisini hem iş modellerinde hem kullanıcı deneyiminde yoğun şekilde hissettik. Dolayısıyla bu yılı, Sipay için yalnızca finansal değil, teknolojik anlamda da yeni bir dönemin başlangıcı olarak görüyoruz.
Nisan ayında 780 milyon dolarlık yatırım turunu başarıyla tamamladık. Bu yatırım, bizi yeni bir evreye taşıdı. 2025’i hem hazırlık hem büyüme yılı olarak konumlandırdık.
Yurt dışı operasyonlarımızı resmen başlattık ve 2027 sonuna kadar işlemlerimizin yüzde 40’ını yurt dışı kaynaklı hale getirmeyi hedefliyoruz. Hedefimiz net: Bireylere ve kurumlara tüm finansal ürünleri tek platformdan sunan bir yapı kurmak.
Bu vizyon doğrultusunda IdeaSoft’u satın aldık. Böylece mevcut sanal POS ve fiziksel POS ağımıza sahip geniş müşteri tabanına kredi, cüzdan ve kart gibi ürünleri entegre ettik.
Sipay artık sadece bir ödeme sağlayıcısı değil, finansal ekosistemi yöneten bir teknoloji platformu.
2026’da yine Sipay konuşulacak. Çünkü hedefimiz, pazaryeri kimliğine tam anlamıyla kavuşmak ve müşterilerimize 360 derece finansal hizmet sunmak.
Biz kendimizi klasik bir finansal kurumdan çok, pazar ekonomisinin oyuncusu olarak tanımlıyoruz.
Amacımız, bireysel ve kurumsal müşterilerin finansal ihtiyaçlarını aynı platform üzerinden çözmek.
Bir tarafta ticari işletmelere kredi ve tahsilat altyapısı sunarken, diğer tarafta bireylere cüzdan ve kart hizmetleri sağlıyoruz. Bu sistemde her kullanıcı hem müşteri hem üretici olarak yer alabiliyor; finansal etkileşim çok yönlü bir yapıya kavuşuyor.
Bugün Sipay platformu üzerinde milyonlarca kullanıcı aktif. Fiziksel ve dijital ödeme noktalarının tamamı tek çatı altında yönetiliyor. Her işlemden öğrenen yapay zekâ sistemimiz, anlık analiz yaparak hem müşterilere hem işletmelere özel çözümler sunuyor.
Bir kullanıcı, hangi bankada daha avantajlı kredi veya kart ürünü varsa, bunu sistemin önerileriyle anında görebiliyor. Bu sayede, kredi kartı ya da kredi transferi işlemlerinde en uygun seçeneğe yönlendirme yapıyoruz. Sipay, artık sadece ödeme değil, finansal akış optimizasyonu sunan bir yapı hâline geldi.
Türkiye, bankacılık altyapısı bakımından dünyanın en güçlü sistemlerinden birine sahip.
Ancak inovasyon hızında hâlâ alınacak mesafe var. Biz Sipay olarak, hem Türkiye’de hem yurt dışında finansal teknolojilerin standartlarını yeniden tanımlıyoruz. Avrupa ve Amerika pazarlarına açılma sürecimiz devam ediyor; 2025 bu anlamda uluslararası büyümenin temellerinin atıldığı yıl oldu.
Yapay zekâyı sadece bir trend olarak değil, gerçek bir iş gücü destekçisi olarak görüyoruz.
İç süreçlerde otomasyonu artırarak operasyonel maliyetleri düşürüyoruz. Artık süreçlerimizi sadece insan gücüyle değil, akıllı sistemlerle yönetiyoruz.
Veri analitiğiyle desteklenen modeller sayesinde her müşteri profiline göre özelleştirilmiş ürün geliştirebiliyoruz. Örneğin, kredi riskini analiz eden sistemlerimiz müşterinin gelir, harcama ve geçmiş davranışlarına göre anlık değerlendirme yapabiliyor.
Yapay zekâ entegrasyonu yalnızca teknolojik değil, kültürel bir dönüşüm de gerektiriyor.
Bu nedenle ekibimizle sürekli iletişim hâlindeyiz. Amacımız, çalışanlarımızın teknolojiden korkmaması, onu işlerini güçlendiren bir araç olarak görmesi. Her süreçte insan dokunuşu ve etik dengeyi koruyoruz. Hiçbir teknolojinin insanın yaratıcılığının yerini alamayacağını biliyoruz.
Bizim yaklaşımımız; “insanı devre dışı bırakmak değil, insanı merkeze alarak teknolojiyi daha verimli kullanmak.”
Yeni bir gündeme, yeni bir döneme girdik.
Önümüzde hem iç pazarda hem globalde büyük fırsatlar var. 2026 yılı bizim için sadece finansal sonuçların değil, marka dönüşümünün yılı olacak. Sipay’i büyütürken, Türk finansal teknolojilerini dünyada konumlandırmak istiyoruz. Bu vizyonla ilerlerken hatalarımızdan da ders çıkardık; doğruyu aramaktan hiç vazgeçmedik. Yaptığımız her hamle, hem kullanıcıya hem sektöre değer katmak için.
Bugün geldiğimiz noktada gurur duyduğum şey, Sipay’in yalnızca bir şirket değil, bir teknoloji kültürü oluşturması. Her geçen gün daha fazla kullanıcı, bizim çözümlerimizle finansal sistemin bir parçası hâline geliyor. Bu bizim için en büyük başarı göstergesi.
“Veri, Yapay Zekâ ve İş Dünyasında Büyüme”

Webrazzi GMY Gülben Yağcı’nın moderatörlüğünde, Sitare Sezgin (Teknosa CEO’su), Kayhan Dural (Conscious Lab Kurucusu), Berkay Özuygur (Parny CEO’su) dinledik.
Webrazzi GMY Gülben Yağcı: “Pazarlamada hız, erişilebilirlik ve kişiselleştirme artık rekabetin vazgeçilmez unsurları; bir tür hijyen faktörü. Yapay zekâ ile verinin birleşimi ise oyunu yeniden tanımlayan bir etkiye sahip. Burada belirleyici olan, yapay zekâyı “kullanıp kullanmamak” sorusunun ötesinde, yapay zekâdan ne kadar değer üretebildiğiniz. Sitare Hanım, perakende veriyi ve yapay zekâyı en yoğun kullanan alanlardan biri. Sizinle başlayalım mı?” sorusu ile sohbeti başlatıı.
Teknosa CEO’su Sitare Sezgin: “Teknolojideki bu ivme perakendede verimliliği ciddi biçimde artırıyor. Biz uzun süredir veri, içgörü ve yapay zekâ çözümlerine yatırım yapıyoruz ve karşılığını görüyoruz.
Bu yıl 25 milyonun üzerinde müşteri temasını analiz ediyoruz. Müşteri verisini, hizmet kalitesini yükseltmek ve süreç verimliliğini artırmak için kullanıyoruz. Müşteriyle temas arttıkça kişiselleştirme güçleniyor; müşterinin memnuniyeti, şirketin dönüşüm oranları ve kârlılığı buna paralel yükseliyor.
Yapay zekâ yatırımına 2021’de başladık. İlk aşamada arama ve gezinme deneyimine yapay zekâ katmanı ekledik. Kişinin sitedeki davranışları ve lokasyonuna göre en uygun ürünleri yüzeye çıkarıyoruz. Amacımız her zaman kazan–kazan: hem müşteri için fayda hem şirket için verim.
Pazar yeri tarafında da 2022’den beri aktifiz. Satıcılarımızın ürün sayfalarındaki içeriklerin doğru ve zengin olması kritik. Yapay zekâ ile ürün bilgi zenginleştirme yapıyoruz; bu da görünürlük, dönüşüm ve iade oranlarında olumlu etki yaratıyor.
Çağrı merkezi tarafında, bir yapay zekâ ajanı ile çağrıların tamamını dinleyip analiz edebiliyoruz. Böylece NPS ve müşteri memnuniyeti metriklerini çok daha hızlı ve derin okuyabiliyoruz; elde ettiğimiz içgörü, eğitim ve süreç iyileştirmelerine direkt yansıyor.
Bir de bizim saha satış danışmanı asistanımız Bilge var. Anlık verileri değerlendirip danışmana “bu müşteri için nasıl ilerlemeli, hangi ürün, hangi teklif” gibi öneriler sunuyor. Yaklaşık bir yıldır yayında; %80 aktif kullanım seviyesine ulaştı. Aktif kullanan ekipler daha yüksek performans sergiliyor; mağaza içinde müşteriye daha bilinçli teklif sunabiliyor.
Özetle sadece şirketin kazanması değil; müşterinin ve iş ortaklarının da kazanması önemli. Bu ekosistem yaklaşımıyla ilerlemeye devam edeceğiz.
Conscious Lab Kurucusu Kayhan Dural, şirketlerin veriyi kullanma konusunda en büyük eksiklerini şu şekilde aktardı:
Kurumsalların önemli bir kısmı hızla gelişen teknolojiyi anlamlandırmakta zorlanıyor. “Şöyle yapsak harika bir ürün çıkar” diye düşündükleri hâlde, organizasyonel engeller, süreç karmaşıklığı ve yetkinlik açığı nedeniyle uygulamaya geçemiyorlar. Bu yalnızca teknik mesele değil; etik, mahremiyet ve yönetişim boyutu da var.
Gerçek şu ki kurumların elinde çok kıymetli veri bulunuyor. Fakat “hangi veri, hangi iş probleminde, nasıl fark yaratır?” sorusunda netlik az. Sonuç olarak veriyi ürüne ve servise dönüştürme aşamasında zorlanılıyor.
Biz Conscious Lab‘de şirketlere yapay zekâ destekli çözümler sunuyoruz:
- Verinin temizlenmesi, etiketlenmesi ve güvenli yönetimi,
- Use-case bazlı MVP tasarımı ve değer ölçümü,
- Operasyonların AI ile etkin yönetimi (süreç otomasyonu, karar destek).
Parny CEO’su Berkay Özuygur ise Parny’nin değer önerilerini bizlerle paylaştı:
Parny, IT departmanları olan şirketlerde kritik sistemlerdeki problemleri anında tespit eden ve çözümü hızlandıran bir AIOps (AI for IT Operations) ürünü. Teknoloji ilerledikçe sistemler karmaşıklaşıyor; artık yüzlerce uyarı aynı anda gelebiliyor. Biz bu alarm gürültüsünü filtreleyip olayları ilişkilendiriyor, kök neden analizini kolaylaştırıyor ve çözüm adımlarını öneriyoruz.
Ürünün içinde üretken yapay zekâ ve işbirliği özellikleri de var. Kurumun verisini içeri alıp öğrenen bir yapı kuruyoruz; böylece her yeni olayda sistem daha doğru öneriler sunuyor. Sonuç: daha az kesinti, daha hızlı çözüm, daha sakin bir operasyon.
Bu dönüşüm yalnızca teknoloji meselesi değil; kurum çalışanlarının yapay zekâya adaptasyonu da önemli. Biz ürün içinde bunu destekleyen çalışma biçimleri tasarlıyoruz.
Teknosa CEO’su Sitare Sezgin, liderlik ve şirket yönetimi evrimi ve Teknosa tarafında deneyimleri hakkında şunları söyledi.
Yakın zamanda 18 aylık büyük bir dönüşüm projesi yürüttük; çekirdek sistemlerimizi yeniledik. Böyle projeleri yalnızca “teknoloji projesi” gibi görmek başarıyı sınırlar. Çünkü asıl hedef; operasyonu iyileştirmek, müşteri hizmet kalitesini artırmak ve veriyi karar süreçlerine taşımak.
Dönüşümün kritik kısmı kullanım ve benimseme. Biraz önce bahsettiğim saha danışmanı asistanı bunun somut örneği. Yaz aylarında bir pilot yaptık; sonra mağazalara yaydık. İlk geçişte alışkanlık bariyeri ile karşılaştık. Yoğun kullanıcılar ve az kullananlar ile görüşmeler yaptık; geri bildirimlere göre arayüzü sadeleştirdik, öneri akışını hızlandırdık. Bu sayede benimseme arttı, performans göstergeleri yukarı çıktı.
Liderlik, teknoloji + süreç + insan üçlüsünü birlikte yönetmeyi gerektiriyor. Eğitim, iletişim ve geri bildirim kapalı devre olmalı; teknoloji sahada gerçek fayda ürettiğinde kalıcı oluyor.
Teknoloji, Tüketici ve Gelecek: E-ticaretin Yeni Rotası

Teknoloji, Tüketici ve Gelecek: E-ticaretin Yeni Rotası adlı panelde, Trendyol Grubu CEO’su Erdem İnan, Webrazzi Kurucu ve CEO’su Arda Kutsal’ın sorularını yanıtladı. Sohbet akışını ve aldığım notları aşağıda bulabilirsiniz.
Arda Kutsal: Son dönemde çok hızlı bir dönüşüm yaşıyoruz. Teknoloji, ticaret ve müşteri davranışları sürekli değişiyor. Sence bu dönüşümün teknolojik dinamikleri nereye gidiyor? Gelecekte bizi ne bekliyor?
Erdem İnan: Gerçekten büyük bir dönüşümün içindeyiz. Bence artık mesele yalnızca “bir şey satmak” değil; teknolojiyi, veriyi ve kullanıcı deneyimini kesiştirebilmek.
E-ticaret dediğimiz kavram, bundan on yıl önceyle kıyaslandığında bambaşka bir noktada.
10 yıl önce müşterilerin beklentisi oldukça basitti: iyi fiyat, kaliteli ürün ve hızlı teslimat.
Bugün hâlâ bunlar önemli ama artık bu unsurlar standart beklenti haline geldi. Asıl fark yaratan şey, müşterinin bu hizmetleri nasıl deneyimlediği. Kısacası, hız ve fiyat artık yeterli değil; kişiselleştirilmiş, akıllı, sezgisel bir deneyim sunmanız gerekiyor.
Bizim için en kritik soru şu: Veriyi nasıl anlamlandırıyoruz ve bu veriyi ne kadar hızlı aksiyona dönüştürebiliyoruz? Eskiden “Bu müşteri ayakkabı bakıyorsa önümüzdeki üç ay içinde ayakkabı alır” diyorduk. Şimdi bunu çok daha karmaşık bir düzlemde değerlendiriyoruz.
Bir müşteri aynı oturumda hem teknoloji hem moda ürünü inceleyebiliyor. Bu durumda sistemin, o müşterinin o anda hangi niyetle geldiğini anlaması gerekiyor.
Bugün yapmaya çalıştığımız şey, müşterinin platforma giriş yaptığı ilk 15–20 saniyede niyetini çözümlemek. O seansta “neden geldiğini” tahmin edip, deneyimi tamamen buna göre şekillendirmek.
Yani artık “bu müşteri üniversite öğrencisidir, ucuz ürüne bakar” gibi yüzeysel segmentasyonlar yeterli değil. Her kullanıcıya özel, anlık, dinamik bir deneyim tasarlıyoruz.
Bunu mümkün kılan elbette yapay zekâ ve makine öğrenimi. Az sayıda veri noktasından kişiselleştirilmiş öneri üretmek, müşteriyi tanımadan onunla doğru iletişim kurmak gerekiyor.
Trendyol’da bu sistemi kurduk. Müşterinin davranışlarını, arama alışkanlıklarını, fiyat hassasiyetini ve ürün tercihlerini analiz eden modellerle gerçek zamanlı kişiselleştirme yapıyoruz.
Arda Kutsal: Bu kişiselleştirme sisteminde satış tarafında neler değişiyor?
Erdem İnan: Bugün Trendyol’da 250 binden fazla satıcı var. Bu kadar büyük bir ekosistemde satış, operasyon ve performansı optimize etmek için hem insan hem yapay zekâ birlikte çalışıyor.
Biz buna “AI agent” diyoruz. Bu yapay zekâ ajanları, satıcı verilerini analiz ederek önerilerde bulunuyor. Örneğin; “Bu ürünün stok seviyesi düşüyor, bu ürün fiyat avantajına sahip, bu kategori yükseliyor” gibi anlık tavsiyeler veriyor.
Şu anda bazı satıcılar bu önerileri izinli sistemle test etmeye başladı. Gelecekte bu sistemler tamamen entegre hale gelecek. Yani satıcılar yalnızca “ürünü yükle” komutu verecek, yapay zekâ stok miktarını, fiyat aralığını, reklam önerilerini otomatik yönetecek. Bu aslında her satıcının yanına dijital bir iş arkadaşı koymak gibi. Uzun vadede her satıcı kendi “mini yapay zekâ çalışanına” sahip olacak. Bu yalnızca e-ticaret için değil, tüm dijital ticaret için yeni bir paradigma.
Arda Kutsal: Trendyol artık 30’dan fazla ülkede operasyon yürütüyor. Bu kadar farklı pazar için teknoloji nasıl uyarlanıyor?
Erdem İnan: Evet, şu anda 30’dan fazla ülkede aktifiz.
Her pazarın kullanıcı davranışı, dil, görsel tercihleri ve alışveriş kültürü farklı.
Bizim sistemlerimizde görseller, metinler ve ürün sıralamaları lokal tercihlere göre dinamik olarak uyarlanıyor.
Örneğin; bir ürün Türkiye’de farklı bir görselle sunulurken, aynı ürün Almanya’da ya da Körfez bölgesinde yerel estetik ve kültürel beklentilere uygun şekilde gösteriliyor.
Yapay zekâ, bu yerelleştirme sürecini gerçek zamanlı olarak yapıyor.
Ayrıca dil modelleri tarafında da ciddi yatırımımız var. Kendi Türkçe modelimizi geliştiriyoruz.
Bu model, hem müşteri hizmetlerinde hem satıcı iletişiminde anlık, doğal ve düşük maliyetli etkileşim sağlıyor. Eskiden bu tür sistemleri dış kaynakla yapmak pahalı ve yavaştı; şimdi kendi altyapımızla anlık ve yerli dilde yönetebiliyoruz. Sonuçta her müşteri kendi dilinde, kendi alışkanlıklarına uygun bir deneyim yaşıyor. Bu, global ölçekte büyüyen bir markanın gerçek rekabet avantajı.
Arda Kutsal: Bu rekabet ortamında Türkiye’nin avantajı ne? Teknoloji ve yetenek anlamında nasıl bir tablo görüyorsun?
Erdem İnan: Türkiye gerçekten olağanüstü bir mühendislik kapasitesine sahip. Yetenek havuzu çok güçlü. Biz farklı ülkelerde ofisler kurarken hep aynı şeyi fark ettik: Türk mühendisleriyle çalışmak bir ayrıcalık. Yaratıcılıkları, problem çözme becerileri ve hızları birçok pazara göre çok ileride. Bu bizim en büyük avantajımız. Diğer avantajımız da lojistik. Türkiye, 500 milyon nüfusa 3–4 saatlik mesafede.
Bu, hem coğrafi hem operasyonel olarak inanılmaz bir rekabet üstünlüğü sağlıyor.
Kültürel açıdan da avantajlıyız. Körfez, Doğu Avrupa ve Türk Cumhuriyetleri gibi pazarlarda Türk markalarının bilinirliği ve güveni yüksek. Bu da ihracat ve marka bilinirliği açısından bize güçlü bir zemin sunuyor.
Arda Kutsal: Trendyol’un uluslararası stratejisinde bir sonraki adım ne olacak?
Erdem İnan: Hedefimiz, Türkiye merkezli ama global ölçekte lider bir e-ticaret ekosistemi inşa etmek. Bunun için üç eksende ilerliyoruz:
Teknoloji yatırımı: yapay zekâ, veri altyapısı ve otomasyon.
Yetenek geliştirme: mühendislik eğitimleri, topluluklar, inovasyon programları.
Ekosistem genişlemesi: lojistik, fintech ve üretici markaların küresel entegrasyonu.
Türkiye’den çıkan her marka artık global ölçekte rekabet edebilecek kapasiteye sahip.
Bunu yaparken yalnızca kendi ürünlerimizi değil, Türkiye’nin teknoloji ihracatını da büyütüyoruz.
Eğlence, oyun, e-ticaret ve fintech alanları önümüzdeki dönemde Türkiye’nin dünyaya açılan penceresi olacak. Biz de bu ekosistemin merkezinde olmayı hedefliyoruz.
Arda Kutsal: Son olarak, bu dönüşüm süreci seni ne kadar motive ediyor?
Erdem İnan: Çok motive ediyor. Her zorluk yeni bir fırsat demek.
Bizim için bu dönem, hem Türkiye’de hem dünyada yeni nesil ticaretin tanımının yapıldığı bir dönem. Amacımız, bu dönüşümün pasif izleyicisi olmak değil; yön verenlerinden biri olmak.
Bu da beni her sabah aynı heyecanla işe getiriyor.



