Sonu adından belli bir kitap okudum, sayfalarında bir erkeğin aşk kronolojisini ve veda sebebini açıklayan…
Cemal Süreyya’nın da dediği gibi “Ayrılıklar da sevdaya dahil” giden sorumluluğu alır ve sorgular. Kapalı kutu erkeklerden birini, sayfa sayfa okumaya hazır mısın?
Yazıma konu olan, Korhan Bozkurt’un “Hoş çakal & Bir erkek vedası” isimli kitabı Artemis Yayınları tarafından Ocak 2014’de raflardaki yerini aldı. 22o sayfadan oluşan roman, kolayca okunan ve giderken duyduğu sorumluluk (belki suçlulukla) gidişini sorgulayan ve açıklamaya çalışan bir erkeğin vedasını anlatıyor.
Aşkların bile bir giriş, gelişme ve sonucu var. Edebi eserlere konu olan ve içimizi kanatan aşk, ardından bıraktığı izle o süreci takip ediyor. Korhan Bozkurt, hepimizin sonunu bile bile atıldığı aşk yolculuğunu bir erkeğin bakış açısıyla bize sunuyor.
Aslında erkekleri açık bir kitap gibi okumak zordur. Biz kadınlar sonun kokusunu almaya başladığımızda ölçüp biçeriz “multitasking, hızlıca düşünüp planlamayı gerektirir ne de olsa” oysa erkekler kokudan hızla kaçar, kokuya er ya da geç döneceklerini bile bile.
Aşkta genelleme olmaz, biri diğerine benzemez tıpkı yaşadığımız duygular gibi. Ancak yaşadığımız toplumun aşka bakış açısını, kadın ve erkeğin beklentilerini, birbirine yetememenin sonuçlarını hepimiz kestirebiliriz. Tıpkı bu romanda kendimize bulduğumuz yer gibi…
Okuduğumuz sürece karakterin ismi bizim için önemli değil, yaşattıkları genel duyguyla varlar. Herkesin kendinden bir duygu parçası bulacağı ve kendi yaşadıkları ile ilişkilendirip, anlamlandıracağı bir veda bu.
Biz kadınlar olarak “sorun sende değil bende” diyerek kestirip atan bir erkekle olmaz, biliriz. Empati kurmak özümüzde, bencillik ise erkeğin doğasında var. Bir savaş yoluna girdiyse aşk, stratejini kendi gücünü düşünerek, kendi kendini sorgulayarak kurgulayamazsın. Bu yüzden aşkı kazandırdıklarıyla olduğu kadar kaybettirdikleriyle de yaşarsın. Kitaptaki erkek kahramanımız giderken kızgınlık taşımayan, karşısındakini suçlamayan ve niçin gittiğini anlamaya çalışan yalnız biri. Gidişinin sebebi kalanla ilgili değil, kendisi ile. Bu yüzden romanı okurken bir tarafınız hep ona karşı kızgın oluyor, çünkü gidişinin sebebini kendince çözdüğünü düşünüp – karşısındakinin ne düşündüğünü önemsemiyor.
İnsan sorguluyor, erkeklerin doğasında aşk yaşamak var mı? Üçlü kanepeden tekli koltuğa doğru geçen süreçte, erkekler kendi iktidarının yalnız kralları mı?
Kitabı okurken aynı zamanda yönetmen de olan yazarın, okuduğum satırları gözümde canlandıracağını düşündüm. Öyle olmadı, karakterlere değil yaşadıklarına odaklandım ve beni kızdırdı… anladım ki kendi içimde de bir hesaplaşmaya ve roman kahramanını sorgulamama sebep olan bir roman bu. Satırların bende yarattığı duygu yoğunluğu, geride kalan kadın adına müdafaya geçmeye zorladı. Çünkü bu romanda bencil ve tek taraflı bir anlatım var. Oysa dinlediğimiz her aşkta karşı tarafı da merak ederiz, bu yüzden eksik olan “kadın” tarafını okumak konusunda hevesliyim.
Kitabı bitirdikten sonra erkek kahramanın kendisini mavi koltuğu ile özdeştirdiği bölüm gözümde canlandı. Bir film karesi olarak zihnimde yer eden cümleleri kitaptan alıntıladım.
…
Bu nasıl gerçekleşiyor bilemiyorum ama erkek yaşadığı evde gözüne bir koltuk kestiriyor ve ömür boyu o koltukta oturuyor. Benim de var öyle bir koltuğum : Mavi koltuk…
…
Koltuğum maviydi, geniş kol koyma yerleri, kadife gibi bir kumaşı vardı. Sıcacıktı, çok rahattı benim koltuğum. Evde bana ait olan tek şeydi. O kadar çok şey düşünmüştüm ki o koltukta tek başıma otururken, o kadar sorun tespit etmiştim ki, o kadar sorunu çözmüştüm ki, beynim ve koltuğum artık koordine hareket eder hale gelmişti. Koltuktan kalkınca beynim duruyordu.
…
Futbol maçının pozisyon tekrarlarında arıyorsun mutluluğu. Umrunda bile olmayan bir konuyu bir saat boyunca durmadan konuşabilen kadının hiçbir yanı güzel ve çekici gelmiyor; sende kocaman bir çene görüyorsun. Sevdiğin, aşık olduğun kadın olmuyor artık karşında…
…
Korhan Bozkurt’u “O Kadın” filminden de hatırlıyoruz. Aşk dendiğinde çoğumuzun ilk aklına gelen Sezen Aksu şarkılarıdır. Hislerimizi en yoğun ve en duygulu anlatır, tekrar tekrar yaşatır. “O kadın” filminde 18 Sezen Aksu şarkısını, repliğe gerek kalmadan bir film halinde bize sunan, duygulandıran, düşündüren, sonunu merak ettiren yazar ve yönetmendir aynı zamanda Korhan Bozkurt.
Hoş çakal & Bir erkek vedası, yazar Korhan Bozkurt’un aforizmanları ile şekilleniyor. Aşka ve hayata dair tespitleri bir cümle üzerinden gelişiyor. Bölüm aralarına koyduğu bazen siyah bazen karalama sayfaları okuyucuya “düşün” derken, yazarın iç dünyasında yaşadığı kaosu ve çözümleme sürecini de yansıtıyor. Gidenlerin öyküleri birbirine benzemez, bu erkeğin veda öyküsü de öyle. Gidenlere ve kalanlara dair yanıtların nerede aranması gerektiğini sorgulatan bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
Kitap için Sayın Korhan Bozkurt’a ve 0101 Digital’e teşekkürler 🙂