Sağlığınıza ve genel görüntünüze dikkat ediyorsanız fitness gibisi yoktur.
Tüm kaslarınızın aletli veya aletsiz çalıştırılarak güçlendirilmesini amaçlayan bu spor dalı, yıllar içerisinde dallanarak ihtiyaçlarımıza uygun olarak değişim gösterdi. Tıpkı bizim gibi…
Bu dala ilginiz varsa mutlaka bir favoriniz de vardır. Zumba, yoga, pilates, crossfit, step ve daha niceleri, yıllar içerisinde o dönemin alışkanlıklarına ve trendlerine göre değişim göstererek hayatımıza yerleşti.
Bu konuda en hızlı değişimi kadınlar için geliştirilen fitness çalışmaları yaşadı. Bunun en büyük sebebi ise yeniliği sevmemiz ve kendimizi geliştirmekten mutlu oluşumuzdan kaynaklanıyor.
Aşağıdaki video fitness’ın 100 Yıl içerisinde geçirdiği değişimi ve aşamaları gözler önüne seriyor.
1910’lu yıllarda stretching egzersizleri ile başlayan fitness yolculuğu, 1930’lu yıllara kadar sürüyor ve yerini güzellik – estetik kazandıran jimnastik hareketlerine bırakıyor.
1950’li yıllarda ise ince belli olmak için kadınların hula hoop’a hayatlarında yer verdiğini görüyoruz.. Bundan on yıl sonra egzersizlere müzik dahil oluyor ve twist akımı başlıyor. 1970’li yıllar ise aerobik ve aerobik mayosuyla tanıştığımız – caz müzikle dans ederek form tuttuğumuz yıllar geliyor…
1980’li yıllarda forma girmemizde müziklerin ve aerobiğin katkısı büyük. 1990’lı yıllarda ise güç ve kondisyon sağlayan tae bo ile tanışıyoruz.
2000 yılında ise dans ve ritm hayatımıza giriyor. Sertliğin ve güç toplamanın yerini sosyallik, kendini gösterme ve uyum alıyor. Sokak dansları yani toplu yapılan ve kendini gösterme imkanı sunan fitness dersleri revaçta.
2010 yılında ise hayatımıza Zumba giriyor. Artık hem güç hem kondisyon hem de cazibemizi korumaya ihtiyaç duyuyoruz.
Videoyu izledikten sonra aslında fitness’ın tarihçesinin yakın tarihimizin tarihçesi ve kadınların hayattaki rolü – ihtiyaçları ile ne kadar bağlantılı olduğunu görüyoruz. Çok basit bir temelden başlayan fitness bile gün geçtikçe zorlaşıyor, karmaşıklaşıyor ama bir şekilde keyif de veriyor. Tıpkı hayat gibi zor ama mücadele etmeye değer, öyle değil mi?



