En iyi film dahil 6 Dalda Oscar adaylığı bulunan “Keskin Nişancı & American Sniper” 20 Şubat’ta vizyona giriyor. WarnerBros Türkiye basın gösterimi ile izleme şansı bulduğum film, oldukça konuşulacağa benzer.
Bu yıl Oscar adaylarına baktığımız zaman genelinde bir tutkunun hakim oluğunu ve erkek hikayelerinin anlattığını görüyoruz. Bu yıl Oscar’ı en tutkulu film kazanacak demek sanırım yanlış olmaz. Bu tutku saplantı noktasına geldiğinde de altından psikolojik hikayeler ve sonuçlar ortaya çıkıyor. Keskin Nişancı’nın temelinde de öfke ve tuhaf bir tutku var.
En iyi film, en iyi erkek oyuncu, en iyi uyarlama da dahil 6 Dalda Oscar ayalığı bulunan filmimizin konusuna gelince;
Çocukluğunda bir kovboy olma hayali kuran ve bunu gerçekleştiren Teksas’lı Chris, televizyonda izlediği terör olayları karşısında seyirci kalamaz ve Amerikan ordusuna katılmaya karar verir.
Zorlu aşamalardan geçerek Amerikan Donanmasında özel bir birlik olan Navy Seal’a keskin nişancı olarak kabul edilir. İlk görev yeri yoğun çatışmaların olduğu Irak’tır. Burada aldığı kararlar ve yaptığı keskin atışlar sonrasında kısa sürede bir efsaneye dönüşür. Kendisini tam bir vatansever olarak görür ve yaptığı işi sorgulamadan, hedeflerini birer birer indirir.
Ünü gittikçe büyür, düşman hatlarının gerisinde onu asıl hedef yaparak başı için ödül bile koyarlar. Kısa dönemler evine gittiğinde ise günlük hayata – eşine ve çocuklarına odaklanmakta zorlanır. Aklının bir yanı hep savaşta ve korumakla yükümlü olduğu ekip arkadaşlarındadır.
Filmin yapımcısı ve yönetmeni Clint Eastwood. Film, Amerikan askeri tarihinin en ölümcül keskin nişancısı olarak kabul edilen Chris Kyle’ın otobiyografisi (Chris Kyle, Scott McEwen ve Jim DeFelice üçlüsünün yazdığı) üzerinden Jason Dean Hall tarafından senaryolaştırılmış.
Chris Kyle’ı, Bradley Cooper canlandırıyor. Ona eşlik eden isimler ise Sienna Miller, Kyle Gallner, Jake McDorman, Luke Grimes, Sam Jaeger, Owain Yeoman, Billy Miller ve Eric Close.
American Sniper’ı izlemeden önce aşağı yukarı nasıl bir film izleyeceğimi biliyordum. Clint Eastwood’un politik görüşü, çıkışları ve çizgisi malum. Her ne kadar Amerikan ordusunda bir efsane olarak kabul edilse bile kendi ülkesinde de eleştirilen Chris Kyle’ın yaşam öyküsünü beyazperde’de izlemek biz seyirciler için kolay değil. Nihayetinde efsaneleşen kişi, bunu adam öldürerek yapıyor ve anlatılan bir hikaye değil, şahit olduğumuz yakın zamandan ve gerçek bir hayat üzerinden sunuluyor.
Filmi izleyecek olanlar için, eğer sniper ve savaş filmlerini seviyorsanız bu film sizi mutlu edecek. Filmin genelinin akıcı ve tempolu, dram yönünün cılız, aksiyon ve çatışma sahnelerinin ise başarılı olduğunu söyleyebilirim. Savaşı cephe ve genel çatışmadan uzaklaştırıp, en uç bile olsa bir karakter üzerinden anlatması – karakterin ruh durumunu ortaya koyuşu bir farklılık yaratıyor. Sığ senaryosuna ve anlatım kopukluluklarına rağmen filmin beni en çok şaşırtan tarafı ise duygusuzluğu…
Belki bir Amerikalı bu filmi izleyerek duygulanabilir ama dışarıdan izlediğinizde empati kurmanız – anlamanız ve izlerken duygusal tepki vermeniz çok zor. İşin garibi oyuncular da duyguyu yansıtmıyor. Bradley Cooper bu rolü için kilo almış ve görüntüsünü – aksanını değiştirmiş. Kötü oynamamış ama bir iki sahnesi dışında diğer Oscar adaylarının oyunculukları ile karşılaştırıldığında bir farklılık yaratmadığı aşikar. Kyle’ın eşi rolündeki Sienna Miller ise ilk baştaki flört sahneleri hariç filmde ciddi sırıtan oyunculardan biriydi.
Son olarak Clint Eastwood’u biraz anlamaya çalışmak lazım. Çok uç bir biyografi örneği var elinde, işlemeye çalışmış ama bu haliyle ne düşündürüyor ne de sinema adına bir şey anlatıyor… Filmin Oscar adaylığına ise şaşırmıyorum, üstelik önümüzdeki günlerde bu tür filmleri daha da fazla izleyeceğimizi düşünüyorum, bu bir akım ve Keskin Nişancı’da bunun tipik bir örneği.