“Kahraman (Ying Xiong)” ve Parlayan Hançerler (House of Flying Daggers) ile tanıdığımız Çin’li yönetmen Yimou Zhang’ın son filmi “Jin líng shí san chai” Savaşın Çiçekleri, az sayıda salonda gösterime girdi.
Çin’li kadın yazar Yan Geling’in gerçek hayattan esinlenerek yazdığı aynı adlı romanından çevrilen film, 1937 yılında Çin ve Japonya arasında gerçekleşen korkunç savaşta yaşananları konu alıyor.
Detaylara geçmeden önce belirtmeliyim ki savaş ve dram yüklü filmleri izleme konusunda sıkıntı yaşıyorum. Yönetmen Yimou Zhang ve Christian Bale favorilerim arasında yer alır. 2,5 saatlik süresine rağmen; Parlayan Hançerler ile Kahraman tadında bir film izleme beklentisiyle biletimi aldım.
Film, Japon İmparatorluk Kara Kuvvetleri’nin Çin’i işgali sırasında, başkent Nanking’in yıkıma uğratıldığı tarih olan 13 Aralık 1937 günü düşürülmesiyle başlıyor. Tam bir kıyım söz konusu, viraneye dönmüş sokaklar, ölüm korkusuyla kaçışan insanlar, yıkıntıların çevresinde istiflenmiş ölüler her yerde… 13-14 yaşları arasında bir grup kız öğrenci acımasız Japon askerlerinden kaçarken dağılır ve buluşma noktaları olan katedrale ulaşmaya çalışır. Katedralin ölü papazının defin işlemi için gelen Amerikalı John Miller (Christian Bale) ölümden son anda kurtularak yolda rastladığı iki kız öğrenci ile birlikte diğerlerine katılır. Şarap içmenin ve para kazanmanın dışında bir şeyi umursamayan, fırsatçı ve güvenilmez Miller’in hayatı, katedrale sığınan 14 hayat kadını ile renklenir. Kız öğrenciler hayat kadınlarının varlığından rahatsız olur ancak çocuk yaşta oldukları için ellerinden bir şey gelmez. Büyük bina içerisinde katları paylaşan bu insanlar, Japon askerlerin katedrale baskın yapmasıyla can derdine düşer. Zemin katta bulunan hayat kadınları saklanmaya devam ederken, küçük kız öğrenciler askerlerin saldırı ve tecavüzlerine maruz kalır. Kızların güvenle katedrale ulaşmasını sağlayan komutan Li ve yaşanan drama daha fazla dayanamayan Miller askerlere karşı çıkar ancak iki kız öğrenciyi kurtaramazlar.
Japon askerlerin acımasız saldırganlığı ile kaçma planları arasında sıkışan kadınlar ve kız çocukları için özgürlüğe kavuşmak kaçınılmazdır. Yaşanan olaylar yüzünden çocuklar için hayatını hiçe sayan Miller bir çıkış yolu bulmak için çabalamaya başlar…
Tarihte altı hafta sürdüğü ifade edilen ve üç yüz bin kişinin öldüğü Nanking Katliamı’nı konu alan filmin beni sıktığını ve bunalttığını üzülerek söylemek zorundayım. Sanırım filmi canı gönülden izlemek için Çinli olmak gerekiyor. Sonuçta bu, Çin’in bakış açısıyla anlatılan bir savaş filmi. “Kahraman (Ying Xiong)” ve Parlayan Hançerler (House of Flying Daggers) filmlerindeki destansı anlatımı bu defa göremedim. Çinli kadın oyuncuları başarısız buldum, Christian Bale’in ise isteksiz göründüğünü ve abartılı bir oyunculuk sergilediğini düşünüyorum. Pislik olarak nitelendirilebilecek bir karakterden kahramana dönüşmesi hiç inandırıcı değildi. Amerikan kahramanlarından artık gına geldi. Filmin ilk yarısı bitince, ikinci yarıyı merak etmek bir yana – çıkıp gitsem mi diye düşündüğüm bir film izledim.
Savaş kabul edilemez suçları ve yıkımları beraberinde getiriyor. Yaşananları perdenin gerisinde izlemek bile insanı rahatsız ediyor. Aldığı yüksek puan ve olumlu yorumlara rağmen filmi “belki yönetmenden kaynaklı yüksek beklenti içerisinde izlediğim için” sevemedim. Tarihi filmlerden hoşlanan drama severler buyursun 2,5 saat izlesin.
