Dün akşam twitter üzerinden Berna ve Sineblog ile yazışırken sevdiğimiz filmler gündeme geldi. Bazı filmler hepimiz için özeldir, öyle değil mi?
İster birlikte izlediklerimiz yüzünden olsun – ister konuları, ister sevdiğimiz türün başyapıtları veya sevdiğimiz oyuncu – yönetmen – senaristin çalışmaları… Bu filmler hayatımızda izler bırakır ve takrar tekrar izlenmeyi hak eder.
Dünden beri düşünüyorum benim için en özel 10 film hangisi diye… Öyle çok film izlemişim, öyle çok biriktirmişim ki içinden çıkamadım. Bu sebeple özel olmasının yanı sıra çok duyurmadığım, blogumda uzun uzadıya yer vermediğim filmleri seçtim.
Belki izlersiniz, hatta ilham olur ve kendi listenizi oluşturursunuz diye hemen sıralamaya (çok geçmişe dönük bir sıralama yapmadan) başlıyorum.
İlk sırada Event Horizon & Ufuk Faciası var.
Bilim kurgu ve korku filmlerine bayılırım. İkisi bir araya gelince tadından yenmiyor ve benim için kült bir film olan Event Horizon ilk sıradan listeme giriyor. 1997 yılı yapımı olmasına – sinemada defalarca izlememe rağmen, hala arada izlemekten kendimi alıkoyamıyorum.
Cehennemin başka bir evrende var olduğunu düşünün.
Kara delik, karanlık madde, kadınsı bir uzay aracı ve cehenneme açılan kapılar.
Paul W.S. Anderson yönetiminde, Laurence Fishburne ve Sam Neill’ın oyunculukları tadından yenmiyor .
İkinci sırada Sliding Doors & Rastlantının Böylesi!
Arada hayatınızı rastlantıların yönlendirdiğini düşünmez misiniz? Tanışmalar, iş görüşmeleri, gönül ilişkileri, kazalardan kıl payı kurtuluşlar… Paralel yaşamlar, paralel hikayeler tümü evrenin genişlemesi, kısaca filmimiz olasılıklarla ile ilgili.
Biraz kaderci bir film mi evet ama, anlatım, oyunculuklar, yönetim, senaryo kesinlikle çok başarılı.
Peter Howitt’in hem senaryosunu yazdığı, hem de yönetmen koltuğunda olduğu filmin oyuncuları Gwyneth Paltrow, John Hannah ve John Lynch.
Üçüncü film Sessiz Tepe & Silent Hill.
Devam filmleri çekilmesine rağmen asla ilki kadar başarılı olamadı. Ambiansı, karakterler, gizem faktörü bu flmi benim için özel kılıyor. Yönetmen Christophe Gans, oyuncular ise Radha Mitchell, Laurie Holden ve Sean Bean.
Dördüncü sırada yine bir korku filmi The Cell & Hücre var.
Sanat yönetimi, anlatım, kurgu ve karakterler açısından kitap gibi film The Cell. Bir seri katilin bilinçaltına yolculuğa çıktığımız filmde, çoğu güncel sanatçılara ait çalışmaların da etkileyici bir geçişi var. Bu sebeple hem müzikler hem de hemen her sahne ince işlenmiş tablo gibi. Koyu bir Tarsem Singh hayranı olmama sebep veren film, benim için hala çok özel. Jennifer Lopez, Vince Vaughn ve Vincent D’Onofrio’yu başrollerde ama bence en iyi oyunculuklarını da bu filmde sergiliyorlar.
Michel Gondry’nin uslanmaz bir hayranıyım. Tüm filmlerini (kısa – belgesel – klip..) izledim.
Sil Bastan & Eternal Sunshine of the Spotless Mind’ı da çok severim ama benim için Rüya bilmecesi & La science des rêves ve Günlerin Köpügü & L’écume des jours çok özeldir.
Rüya bilmecesi & La science des rêves benim beşinci önerim olsun 🙂
Bambaşka bir dünyaya ve çok özel bir karakter olan Stéphane Miroux’yu çok seveceğinize eminim. Unutulmaz oyunculuklarıyla Gael García Bernal ve Charlotte Gainsbourg başrolde. Muhteşem yaratıcılıkta senaryo ve yönetim ise Michel Gondry.
Altıncı sırada en sevdiğim çizgi filmlerden Mary and Max var!
Film, çikolata sevgileri ve yalnızlıkları dışında ortak noktaları olmayan Mary ve Max’in mektup arkadaşlığının anlatıldığı hem sevimli hem de hüzünlü bir öyküye sahip kil animasyon türünde.
Yedinci sırada Trainspotting.
Danny Boyle’un müthiş yönetimi ile izlediğim film, Irvine Welsh’in aynı adlı romanından uyarlandı. Ewan McGregor, Ewen Bremner ve Jonny Lee Miller başrollerde. (Kitabı da film kadar iyidir)
Başından sonuna kadar duygu olarak kalakaldığım çok etkileyici bir film. Çekim teknikleri, anlatımı ve oyunculukları kusursuz. Konusu, uyuşturucunun bireyler ve yaşantıları üzerindeki etkisi ile ilgili ancak sonunda müthiş bir etki bırakıyor.
İflah olmaz bir Michael Douglas hayranıyım. Hiç boş filmi yoktur.
Bu yüzden sekizinci sırada en sevdiğim filmlerinden biri Falling Down var.
Günümüz koşullarında hepimizin içinden bir William Foster karakteri çıkabilir 🙂 Etkili anlatımı ve abartısız oyunculukları ile çok iyi bir film. Joel Schumacher yönetmen koltuğunda ve Michael Douglas’a Robert Duvall ve Barbara Hershey eşlik ediyor.
Konu film olunca Stanley Kubrick’i anmamak mümkün değil. Onun gibi bir zekaya ve görüşe sahip yönetmen gelmedi. Tüm filmlerini çok severim ama
Gözü tamamen kapalı & Eyes Wide Shut
listemin dokuzuncu sırasında…
Her izlediğinizde farklı bir detay yakalayacağınız film, Dr. William Harford rolüyle Tom Cruise’un da sürüklediği tadına doyumsuz filmlerin başında geliyor.
Aslında listemi 10 ile sınırlamasam bu yazı günlerce sürebilirdi…
Son olarak Prometheus!
Prometheus’a bayıldığımı, Alien’ın öyküsüne felsefik boyut kattığı için Scott’a hayranlığımın bir kat daha arttığını ifade etmeliyim.
Listemi oluşturmak kolay olmadı ama çok keyif aldım. Şimdi sizin favori filmlerinizi merak ediyor ve bu konuyu sürdürmenizi diliyorum 🙂